Seçiciyim…
Okuduğum gazetelerde, kitaplarda, dergilerde seçiciyim.
Mizanpajı hoş olmayanları da okurum göze batmaz ama, başlığı düşük cümle ile atılmış, yanlış kelime kullanılmış olan matbuatları, dijitalleri es geçerim.
Filmlerde de, belgesel dizilerinde de seçiciyim. Hayâl ürünü senaryolar bile akla, mantığa uygun olmalı, gelecek yüzyılda, “bak bu olabilir” dedirtmeli.
Ben bu seçiciliğe, “aklı yanlışa kapatmak” diyorum!
Tabi bunu yapabilmek için genel kültür seviyesi biraz çıta üstü olmalı…
Örneklemeler yapayım;
Eski Haiti Cumhurbaşkanı…
Hadi ya…
Haiti Eski Cumhurbaşkanı, “doğrusu budur”
Cinnet geçirdi?
Bak sen…
Cinnet geçirilmez, cinnet getirilir! Yani cinnet getirdi denilir ya da cinnet getirdi diye yazılır.
Genelde yaygın olarak söylenen şudur; Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil değil!
Sebep?
Bir zamanlar denirdi ki; “çok eskilerden bahsediyorum” bakcam yerine bakacağım, bakacaz artık yerine bakacağız artık, akşam gelcem yerine, akşam geleceğim benzeri düzgün cümleleri siyasetçiler kurar..! Söylenti buydu.
Ve bence, Türkçe cümleler yazıldığı gibi okunmalı.
Bu yüzden hep söylerim, şapkalı “â’lara” hürmet gösterin!
Alâ yani çok iyi anlamında, alâ diye yazılıp okunur âlâ değil! Alâ ve âlâ’yı ayrı ayrı telaffuz edin ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten.
Sen Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil değil dersen bu sefer şu soruyla muhatap olursun. Maalesef kelimesini nasıl söylemeliyiz? Malesef diye mi? Uzatmayı yutarsan kelime obezi olursun!!!
Bulunduğum yerde bir mağazada çalışan yabancı arkadaşa sordum; kaç lira? Cevap yus beş lira… Diyorumki, yus değil yüz, yus, yüz… Okay, yuz, yüz kardeşim… Yüz! İşte bu, yüz diyeceksin.
Üç günde, “yüz” demeyi öğrettim!
Zeka değil, zekâ …
Alaka değil, alâka.
Yazı yazarken hepimiz imlâ hataları yaparız, gözden kaçmıştır gayet doğal, sonradan gözümüze çarpar düzeltiriz ama göz göre göre de, yanlışı göze sokmak nedir!?
Hâlâ! Sesli bir telaffuz alayım…
Kötü değil mi?
Ben halâ diye yazar, aynı şekilde telaffuz ederim. Çünkü doğrusu hâlâ değil, halâ’dır.
Benim şansım, Ahmet Çavuşoğlu gibi harika bir gazetecinin kaleminden çıkan köşe yazılarını okumaktı. Huzur içinde uyusun, müstesna değerlerden biriydi bana göre.
Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil olmalı diyorum, benim açık ve net görüşüm budur.
Tartışılır mı?
Tartışılır ama zorlamaya gerek yok…!
Elbette hata yapacağız, bilerek ya da bilmeyerek. Ancak doğrusunu öğrendiğimizde aynı hatayı tekrarlamayacağız, bu kadar basit.
Gelelim bana…
Hata yapa yapa öğrenmeye başladım. Mükemmeli yakalamak için de çalışıyorum.
Durum budur.
Güzel bir hafta sonu geçirmeniz temennisiyle,
Kalın sağlıcakla
Yazarın diğer köşe yazıları
Ölümüze var da, dirimize yok mu?
Birimiz hepimiz, hepimiz kendimiz için..!