Pandemi, 2019 yılının ikinci yarısından itibaren yaşamlarımızı derinden etkileyip değiştirdi. Yaşanan tüm olumsuzluklar, zaten cendereye sıkışmış, yorulmuş insanlığı, neredeyse bir umutsuzluk iklimine sürükledi. Bu umutsuzluktan herkes payını aldı.
Toplumların belki de en duyarlı dokularını oluşturan sanatçılar ve sanat ise, tabir yerindeyse can evinden vuruldu; Çalışma ve ifade alanları neredeyse yok olmuştu zira. O dönem yaşamdan kopup giden nice değerli ve yetenekli sanatçıyı saygıyla anıyorum.
Peki, sanat tüm bu olanlara nasıl reaksiyon verecekti. Konu, boyutlu ama bu yıl sinemada büyük ilgi gören filmlerin, senaryolarındaki ipuçlarını takip ettim. Pandeminin karanlığı geride kalırken, sinemada, sıradan insanın dramına odaklanmış, acı verecek denli gerçekçi ama kötümser olmayan hikayeler gözlemliyorum. Brendan Fraser’a en iyi erkek oyuncu Oscar’ı dahil ödül yağdırılan “Balina” (The Whale) filmindeki gibi.
Bu tarz bağımsız yapımlar takdir görür hep ama büyük seyirci kitlesinin ilgisini çekmezdi geçmişte. Gişe başarısına bakılırsa, seyirci de ilgilenir olmuş. Aronofsky’nin büyülü sinema dili ile anlatılmış olsa da, Filmin hikayesi iç acıtıcı; yaşamı yolunda gitmemiş, sıkıntıları duygusal yeme bozukluğuna neden olmuş, morbid obez ve çok hasta bir adamın, uzun süredir görmediği kızına ulaşma ve insani değerlerin en önemlisini bizzat öğretme mücadelesi. Duygu ve düşünceleri derin ana karakterle soluksuz bir empati kurarak seyrediyorsunuz filmi.
Kanaatimce, pandemi sonrası, kendi hikayelerimizi bize anlatan sanatı da sanatçıyı da bir nebze daha fazla sahiplenir olmuşuz.
Kendimizi ayna gibi yansıtan eserleri pek sevmeyiz aslında. İnsanın kendisi ile yüzleşmesinin zorluğu malum.
“Balina”, ilk andan itibaren, “Acımak” romanını getirdi zihnime. Reşat Nuri Güntekin denilince, pek çoğumuzun aklına ilk olarak “Çalıkuşu” gelir, “Acımak” gelmez. Oysa, özgün konusu ve gerçekçiliği ile müthiş bir romandır Acımak. İyi niyetli, idealist bir adamın, memuriyetinde ve özel hayatında, herkesin başına gelebilecekler neticesinde dönüştüğü insanı ve yaşamının son deminde değerli kızıyla kurmaya çalıştığı bağı hikaye eder. Kendi yaşamı sona ererken, kızına, gerçeği ve merhamet hissini hediye edecektir.
Keşke bizde de, “Acımak” popüler olsa şu an; yeniden filmi yapılsa. Zamanı gelmiştir belki bizde de böyle yüzleşmelerin kimbilir.