Batı kültüründen yayılan bir deyiş/tasvir vardır; Kurbağayı sıcak suya atarsanız, zıplar! Ateşin üzerine, soğuk su içerisinde yerleştirirseniz, yavaşça pişer; Kendisi ne olduğunu anlamadan mevta olur! “Kaynayan Kurbağa Sendromudur” bunun adı ve tahmin edebileceğiniz gibi, çok sevdiğim kurbağalarla hiç bir alakası yoktur aslında!
İnsanlara ve toplumlara ilk anda kabul ettiremeyeceğiniz hemen her şeyi, zamana yayarak; 2 ileri 1 geri adımlar atarak; Reaksiyonlara göre şekil vererek, kabul ettirebilirsiniz. İşin özü budur! Kurbağayı yavaş pişirme sürecinde, iş öyle bir noktaya gelir ki; Çok az insan hatırlıyor olur artık başlangıç noktasını ve dahi normali!
Bendeniz, 1970’lerin ortasında, Ankara Kavaklıdere’de, o dönem evimize çok yakın bir İlkokulda; Teğmen Kalmaz’da başladım okula. Daha sonra, Ankara’nın en keyifli Sokaklarından; Kumrular’daki Namık Kemal Orta Okulu’nu ve Necatibey’deki Atatürk Lisesi’ni bitirip, ODTÜ’yü kazandım, Ekonomi tahsili yaptım. Hepsi devlet okulu idi; Eğitimim baştan sona neredeyse bedavaydı desem yeridir.
Bedava olan bu eğitimin kalitesi nasıldı peki? Lise bitiren bir genç, hele biraz da meraklı ise, zamanın 3 popüler Lisanı; İngilizce, Fransızca ve Almanca’dan birini, belli bir düzeyde öğrenmiş olurdu. Kullanmaya da hevesimiz vardı. Yüzümüz dünya’ya dönüktü. O dönemde de Üniversite Giriş Sınavı matematik net puanı parlak değildi ama “eksilere de” düşmezdi! Matematik ve pozitif bilimler, eğitime entegre idi. Bazılarımız, çok sevmesek de; Fizik, kimya ve biyoloji nosyonlarına aşinalık oluşturarak mezun olunurdu. Türk ve Dünya Edebiyatına da. Atatürk Lisesi Kız Voleybol Takımı Türkiye Şampiyonuydu. Spor eğitimi de güçlüydü, diğer bir ifade ile. Denilebilir ki; Orası Ankara imiş, Her yerde aynı eğitim veriliyor muydu? Yazımın devamında bu konuya da değineceğim.
O dönemde de eleştirilirdi eğitim sistemimiz; Ezberi çok diye mesela. Bizden önceki nesillerin yetişmesinde önemli yeri bulunan teknik liselere ehemmiyet verilmez olmuştu. Yine de, Hasan Ali Yücel‘in Bakanlığı döneminde, çevrilen Dünya Klasikleri, evlerin baş köşesinde duruyordu hala!
Devlet görevine beraber başladığım bir meslektaşım sonra can dostum oldu; Yitirdiğim Sevgili Füsun! Kariyerlerimiz beraber ilerledi. Aynı anda ünvan aldık, aynı anda yurt dışı görevlere gittik. Eğitimde o da aynı yoldan yürümüştü. Ankara’da değil de Çanakkale’de!
Tabii, aldığımız eğitimin kalitesini, yurt dışında yaşama şansımız olana kadar tam test edemedik. İlk tayin yerlerimiz, Avrupa’da idi. Dönüşte, ikimiz de aynı görüşteydik. Normal devlet liseleri, dünya vatandaşı yetiştirecek müfredata sahipmiş! Canım arkadaşım seni sevgi ve hasretle anıyor, çok özlüyorum!
Eğitim sistemimiz; Giderek dünya’dan koptu. Fırsat eşitliğinin en mühim göstergesi konumundaki devlet okullarında, dünya vatandaşı yetiştirme iddiası kalmadı. Öğretmenlik, çok saygı duyulan bir konumdayken; öğretmen yetiştirilmesi, maaşlar, atanma ve çalışma koşulları yara aldı. Tüm bunlara bir de; okul fiyatları eklenmiş durumda. Telaffuz edemiyorsunuz! Uzun lafın kısası; Matematik net puanı ekside ama okul fiyatları epey yukarılarda!
Bu devirde, internet eğitimdir! Görüşünü savunanlar da var. Peki, şuna ne demeli? Popüler alışveriş sitelerinin birinden, boyutları belli standart bir perde şipariş ettim. Yorumlara ve sorulara bakıyorum. Beklediğimden küçük veya büyük diyenler var! En ve boy ne demek diyenler var. Sanırsınız, muğlak bir işten bahsediyoruz. Satıcı başına gelecekleri bildiğinden, minik bir geometri dersi hazırlamış açıklamada. Durumumuz böyle! İletkenlik/yalıtkanlık bilmeyen birini de elbette elektrik çarpabilir. Matematik, fizik, kimya ve biyoloji yaşamak için gereklidir!
Eğitimi günlük politikadan arındıramazsak, yaşamlarımız giderek daha da zorlaşacak! Ummadığınız yerde cehalet sizi de bulabilir!
Sağlıcakla kalın.