Amerikalı bir psikolog olan Harlow, maymunlar üzerinde bir deney yapar. Deneyde insanlığa kanıtlamak istediği şey; bir yavrunun anneye beslenme gibi içgüdüsel ihtiyaçları için değil, psikolojik gereksinimleri için ihtiyacının olduğudur.
Sevgi ve şefkatin beslenmeden daha önemli olduğunu savunur. Bebek maymunlara deney laboratuvarlarında iki ayrı kafes hazırlar. Kafeslerden birine telden yapılmış, soğuk ve sert ancak sevdiği mamayı verebilecek bir anne maketi, diğerine ise mama veremeyen, peluş ve havludan yapılmış sıcak ve yumuşak bir anne maketi koyar.
Açlığa, karanlığa ve korkuya maruz bırakılan bebek maymunlar, sadece peluş anne maymunun olduğu kafese giderek, anne maymuna sımsıkı sarılarak tepki verirler. Böylece Harlow, sevgi ve şefkatin en önemli şey olduğunu göstermiş olur. Deneyler bittikten sonra serbest bırakılan maymunlar, yaşadıkları psikolojik şiddete dayalı olarak depresyona girer, sosyalleşmeyi reddeder, çiftleşmek istemezler.
Çiftleşen maymunlar ise doğurdukları maymunları istemeyip, öldürürler. Harlow’un, sevgi ve şefkati gösterirken, canlılara karşı sevgisiz ve psikolojik şiddet uygulayan bir psikolog olması dünyaya bir mesaj verir. Eğitimli olmakla insan olmak paralel olarak oluşup gelişmez, sevgiyi kanıtlamak ise hiç bir zaman bilimsel bir deneye ihtiyaç duymaz . Sevgi laboratuvarda üretilmez, şefkat şiddetle gösterilmez. Bunu öğrenememiş bir psikoloğun yaptığı bu deney insanlık tarihinin en düşündürücü ve kabul edilemez deneyi olmuştur. Kim bilir belki de Harlow, telden yapılmış bir annenin yavrusu olduğu için, sevgi ve şefkati bize bu şekilde kanıtlamayı seçmiştir.