Bence basit anlamıyla hakem; iki şahıs ya da iki ayrı grup arasında tarafsız kalmak kaydıyla, hakkı sahibine veren kişidir. Yani hakemlik tarafsızlık demektir.
Dünyanın neresine gidersek gidelim, hakemliğin tanımı en basit şekliyle böyledir… Futbolda, voleybolda, judoda, karatede, tekvandoda, kick boksta, teniste…
Velhasıl hangi spor branşında olursa olsun, hakemliğin kutsal bir yönü vardır. Hakemlik, dünyanın her yerinde aynı potada yoğrulur ve aynı kazan içinde kaynar.
Hakem, dediğimiz gibi tarafsızdır ve mutlaka tarafsız kalmalıdır…
Hakem müsabaka alanına çıktığı anda aklıyla, kalbiyle bir bütün olarak yalnızdır…
Müsabaka dışındaki hayat o anda silinmiştir. Hakemlikte hissiyata yer yoktur. Bu şartları koruyamayan hakemlik yapamaz, yapmamalıdır da…
Hakem, müsabaka yönetir halde iken veya müsabaka zamanlarında dojosu, talebesi, bölgesi, sevdiği, sevildiği yoktur. İki müsabık ve hakem dışında sanki yaşam durmuştur.
Müsabakanın, müsabıkın ve sporun geleceği hakemin beynindedir.
Bu büyük ciddiyet, bu büyük yük hakemin omuzlarındadır. İşte bu nokta da bir gerçek vardır. O da; bu yükü ne sizlerin, ne benim, ne antrenörlerimizin, ne de sporcularımızın kolay-kolay kaldıramayacağıdır. Yani bu camiada bu yükü omuzlayabilecek, bu müthiş sorumluluğu yüklenebilecek 10/1 sporcu, antrenör bulunduğuna göre demek ki hakikaten hakemlik müessesesinin bir kutsiyeti vardır…
Hakemlerin yüzde yüzü bu büyük kutsiyetin ve ciddiyetin bilincindedir.
Müsabakaya bu inançla çıkarlar.. Yalnız unutulmamalıdır ki hakemler de etten ve kemikten müteşekkildir. İNSANDIR… Beşer şaşar… Bugün mücadele sporlarında öyle bir özellik vardır ki, bu branşlarda hakemlik yapacak kişinin sporculuktan gelen bir geçmişi bulunur.
Dışarıdan bir kişi hakem seminerlerini, kurslarını başarıyla bitirerek hakemlik yapamaz.
Çünkü belirli bir kariyer (kuşak) şarttır. Yani hakem sporcuyla, antrenörle iç içedir. Hakemin salonu vardır. Talebeye sorumludur. Spora başladığı hocasına bağlılığı vardır.
Evet, iş böyle olunca dedik ya, hakem insandır, beşer şaşar ve hissiyat ön plana çıkar. En kritik anlarda, en küçük bir tarafkar düşünce sporu, sporcuyu baltalar, yıkar, söndürür.
Bu tarafkar düşünce kasıt değildir. Bilinç altında gelişen kötü tümördür… İnsanın zayıf kaldığı en kritik andır. Bu tümörün tedavisi henüz bulunmamıştır. Çünkü branşlarımızın doğuşunda bu mikrop vardır, zamanla beslenerek bugün tümör şeklinde sivrilmiştir.
Mücadele sporlarının kurucuları bu mikrobu görememişler o zamanın şartlarında tümörün doğacağını tahayyül edememişlerdir. Sporlarımız katı prensiplere dayanan, insanın kendi kendini yenmesiyle gelişen müstesna branşlardır. Fakat bu prensipler, gelişen dünyanın her yeniliğe kapısını açan senelerin yıprattığı, bencilleştirdiği insanoğlu tarafından silinmiştir. DO prensipleri katı kurallarından yavaş yavaş arınmaya başlamıştır. Bencillik ön plandadır. En büyük örneği de Avrupa ülkelerinde bu sporların liderliğini yapan dejenere edilmiş Avrupalı, Koreli, Amerikalı hocalar ve Japon Sensei’lerdir…
Hakemlik müessesesini kurtarmanın çaresi yok mudur?..
Çare; mücadele sporlarında antrenörlük, hakemlik ve müsabıklık vasıflarını, kesinlikle ayırmaktır…
Çare; hakemliği kesin kurallar altına alıp bu kuralları uygulamaktır. (Beşer şaşarları harcamak pahasına da olsa)
Çare; en kısa zamanda yeni genç hakem kadrolarını kurmaktır.
Çare; tecrübeli ama küskün, çeşitli sebeplerle dışlanmış hakemlerimizi kazanarak onlarla el ele vererek kendi içimizdeki tümörü kendi bilincimizle yenebilmektir…