Pofuduk
Sabah kahve bardağını koyduğum banko, granit mermerden, çatlaklarını kahve makinada oluncaya kadar izlerim.
Her gün, başka bir çatlağı takip ile saatler, aylar veya günler geçirebilirsiniz.
Hoşuma gider her bir çatlağın yarattığı pattern, şekil ve manâ…
Yüksek basınçla sıkıştırılmış bu malzemeyi de anlamam bizimkilerin çocuk kitabı var, Magic School Bus— o serideki- bir öğretmen, Bayan Frizzle sayesinde oldu. Onun meşhur gezilerinden biri dünyanın merkezine bir yolculuktu. Orada bütün taşları tanıtmışlardı.
Mermerin ana vatanından gelip, çocuk kitaplarından taş çeşitlerini öğrenen ben, epey hayıflanmıştım.
Dünya mantoları üst üste giymiş bir kocakarı gibi! Soy soy bitmez.
En üstte; Toprak, humuslu, killi ve canlı artıklarından oluşuyor.
Altında: Kayalıklar başlıyor.
Turuncumsu olan ‘kumlu toprak’ sert,
Sonra derine indikçe grileşiyor, basınç artıyor, ‘Shale’ diyorlar burada, bilemedim Türkçe’sini; İnce bir katman, içinde deniz kabuğu o bu var…
İniyoruz bir tık daha derine; ‘Kalkerli’ diye hatırladığımız, Beyaz daha da sert kayalıklar başlıyor. Fosil mağaraları bulunur— işte onlar Kalkerden oluşuyor…
Şimdi dana kuyruğu kopsun!
İşte bu kalkerler, sıcaklık ve basınçla birleşince zamanla mermere dönüşüyorlar…Eğer ısı çok yüksek olursa, eriyip benim sabahları büyülendiğim çatlakları yapan granitlere de…Basalt, Obsidian, Pumice, Quartzite.. aynı granit gibi ama volkanik taş grubu. Dekorasyon işlerinde kullanılıyor..
Mesela çimento kalkerli toprak ile ‘Shale’ denen bu katmanın karılmasından oluyor.
Yani bu bilgileri Bayan Frizzle’dan öğrenmiştim :)).
Gelelim mermere…
Sertliği ve oyulabilirliği ile sanatın dünyanın merkezine yakın yerini sanatta da korumaya yüzyıllardır devam eder.
“Marble” kelimesi, Antik Yunanca μάρμαρον (mármaron) kelimesinden türetilmiş, μάρμαρος (mármaros) kelimesinden gelir, “kristal kaya, parıldayan taş” anlamına gelir.
Herkes ister bir mermer kendine.
Ölse bile. En çok dik duran o taştır.
Heykelini mermerden yapmak ile övünür bütün krallar…
Serttir :).
Kıldır yündür yumaktır, değil:))
pofuduk … hiç değillerdir.
Sert görmek istediğimiz şeyin pofuduk röfle vermesi mümkün olur mu? Görüntü yanıltıcıdır. Bunu en iyi heykeltraşlar uygulamıştır. Rönesans Dönemi bu çeşit eserler ile dolu. Bacağını şehvetle sıkan bir elden, masum bir bebeğe.. mermere inat hayata gelmiştir her duygu düşünce…
Onlardan biri ile aynı büyülü haller ile izlediğim bir işe denk geldim.
Sanatçı Håkon Anton Fagerås’ın yaptığı ve ‘’Down” adını verdiği bir seri iş yaptı.
Bu seride, Fagerås, blok mermerleri büyük beyaz yastıklara dönüştürmüştü.
Öyle ki o sert mermere kafa atacak kadar gerçekçi yastıkları ile bu sabah içtiğim kahvenin etkisini bir anda yok etti. Yapılışını ya da evvelini görmezsek kendimizi hoop diye atmamak mümkün değil!
Sonra epey bir çalışmasına baka baka işe doğru yola çıktım. Yolda aklıma gelmeyen de kalmadı.
Hayatımızda, elimizdeki, etrafımızdaki ya da kalbimizdeki sert mermerleri yumuşacık yastıklara dönüştürenler var.
Bir düşünün!
Olmaz işleri olucak hale getirmek için çabalayanlar. Karanlıkları aydınlatmaya pervane olanlar. Kalbimizi eritenler. Kavgaları bitirenler. Sertlikleri yumuşatanlar!
Sanat neden olmalıdır?
Eloğlu mermeri, pofuduk yastığa çevirirken, pofuduk kalplerimizi, sıcacık düşlerimizi ve minnacık elleri mermere çevirenler ya da mermerlere emanet ettirenlerle dolu hale gelmiyor mu dünya?
Sanat neden var?
İşte bundan!
Doğası en sert işi, kalbi en çok oyan iş haline ancak sanat çevirir.
Tren geldi…
İyi Haftalar