Kurgusal evrenleri hikaye eden romanlar arasında en sevdiğim; Dune: Çöl Gezegeni’dir. Frank Herbert’in, bu senaryolaştırılması güç roman serisi, sinemaya elbette aktarıldı ama açıkçası pek yavan kalmıştı!
Yine de, gençliğimin favori müzik grubu TOTO’nun, 1984 çıkışlı adaptasyonun müziğini yapmış olması, o filmi seyretmeme yetmişti. Film, biraz kültleşse de, stil sahibi yönetmeni David Lynch dahi, yaptığı işi ve prodüksiyon aşamasındaki müdahaleleri pek sevmemiş olacak ki, yapıtı sahiplenmedi! “Hayal kırıklığı” dedi!
Dune, bir sözcük, bir kavram olarak zihnime çakıldı kaldı. Öyle ki; Christian Dior’un, 1991’de piyasaya sunduğu, şimdilerde unutulmuş, Dune parfümünü bile epeyce kullandım! Parfümün yaratıcılarına göre; Dune kokusunun, roman ile hiç bir alakası yoktu. Hatta, tersi istikametteki, “barışı ve huzuru” temsil ediyordu!
Sinemanın son dönemdeki müthiş yönetmenlerinden Kanadalı Denis Villeneuve, Dune’u yeniden sinemaya aktardı. 2021 yılındaki ilk bölüm, herkesden ve her bakımdan tam not aldı. Oscar dahil ödüllendirildi. Ben yine müziğine aşık oldum. Bu defa, görev, başyapıtların üstad bestecisi, Hans Zimmer’e düşmüştü! Devam filmi, büyüyü bozar mı derken, geçtiğimiz Mart ayında, Dune Bölüm 2 vizyona girdi. O, daha da büyük bir başarı getirdi ve yine çok takdir edildi. Şimdilerde, Dune Bölüm 3: Mesih için kolların sıvandığını duyuyoruz. Ancak, Yönetmen Villeneuve, aynı kaliteyi yakalayabileceksek girişelim işe diyormuş!
Gelelim Dune’un kurgusal evreninin, pek de kurgusal olmayışına! Binlerce yıl sonra, keşfedilmiş gezegenleriyle bir evren düşünün! Bir imparatorluk! Feodal güç savaşı. Bu savaşın odağında bir gezegen ve halkı! Arrakis: Dune ve Fremenler! Neden mi odağındalar?! Gezegenin büyük kum solucanları, bir madde üretiyor: Baharat: Melanj. Bu madde, ticaret filolarının evrende seyahat etmesine olanak sağlıyor. Gezegen halkı için ise, bu madde kutsal. İyileştiriyor mesela. Gezegenlerini istilâlara karşı koruyamıyorlar. Yine de gerilla toplumu olmuşlar! Politika! Feodal yönetimlere geri planda müdahele eden bir “kadınlar tarikatı” ve bu tarikatın gözde üyelerinden biri; Jessica ile Dük Leto Atreides’in oğlu, Paul Atreides. Jessica, Tarikata ters düşerek, erkek evlat doğurmuş ve eğitmiş. Mesih olacak! Evrene hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde hükmedecek. Paul’ün İşi kolay değil! Önce kendini bulacak! İşte böyle! Masal değil. Baharata hükmeden, evrene hükmeder!
Aklımda “Dune Evreni”, Dünyaya bakıyorum.
Dünya karışır. Herzaman karışıktır aslında. Devran döner! Nereye kadar? Gittiği yere kadar! Nazım Hikmet’in o eşsiz tasvirindeki gibi; Mavi kadifede minicik bir yaldız zerresi bu kocaman dünya. Sönüp gidecek bir gün! Şimdiden çekeceğiz bunun acısını; Mahsunlaşacağız düşündükçe. Herkes değil tabii! Dünyanın sonuna saniyeler kala yağmaya devam edecekler de azınlık değil şüphesiz! Hani mistik motifli felaket filmi Knowing/Kehanet’te, dünya, güneş tarafından yutulmak üzeredir de, market yağmalayıp, televizyon çalanlar vardır geri planda. Fonda, Beethoven’ın 7 inci Senfonisini duyarız. Dünyanın sonuna 7 inci Senfoni yaraşır! Başka eser belki kafi gelmez!
Yaşadığımız hiç bir şey yeni değil! Yalan, aldatmaca, gerçeği saptırma, saptırıldığı noktada ise; Milyonlarca hatta milyarlarca insanın sosyal medya denilen nispeten yeni icatta kaybolması da eski hikayedir aslında. Gerçek, en iyi saklanan sırdır hep!
Peki bu sırra nasıl ulaşırız? Gerçeğe giden en kestirme yol, gücü ele geçirme mücadelesini takip edendir. İnsana özgü temel konular hiç değişmez!
İşin özü hep şudur; Toprak, insan gücü ve sermayeyi kim ve nasıl yönetecek? Küçüklü büyüklü güç mücadelesi etrafındadır insanlığın bekası da, dramı da.
Daldan dala atlayayım. Ağaç aynı ağaç!
En sevdiğim spor olan tenisten haber ve yorumlar yazmaktan büyük keyif alıyorum bir süredir. Suudi Arabistan tarafından aktarılacak sermayenin, tenis üzerindeki etkisini de tahmin ediyordum. Suudi sermayesinin akıtıldığı ilk spor değildi zira! Önümüzdeki yıl, tenisin çehresi tamamen değişecek. Kadın ve erkek tenisinin esas kuruluşları: WTA ve ATP ile Suudi makamları arasında imzalanmış bulunan anlaşmalarda yer alan takvim ve plan hızlanacak çünkü. Geçtiğimiz hafta sonu, o planlarda yer alan ilk gösteri slami tamamlandı! Riyad’da idi. İsmini, “6 Kral Slami” koymuşlardı. Dünya sıralamasının başını çeken; Jannik Sinner, Carlos Alcaraz, Daniil Medvedev, Novak Djokovic, Holger Rune ve Suudilerin tenis elçisi haline gelen Rafael Nadal katıldılar! Turnuva finalini, Sinner ve Alcaraz oynadılar. Sinner kazandı. 6 milyon dolar aldı. Diğer 5 tenisçi de, 1.5 ar milyon dolar aldılar. Rafa, emekli olacağından, ona, altından bir raket de yaptırmışlardı. Üzerinde değerli taşlar da var mı diye epey dikkatli baktım ama göremedim!!! Sinner, seyirciyi işaret edip, biz bunun için tenis oynuyoruz dedi, birkaç kez! Hani şu, doping davası, Spor Tahkim Mahkemesinde görülmekte olan Sinner! Şov devam ediyor! Belli ki artık önemli olan bu! İnsanlığa, sorgulamadan işaret edildiği şekilde eğlenmesi empoze edildi ve bu aşı epeydir tuttu!!! Siz uyuyun! Biz güç mücadelesinde istediğimizi yapalım!
Uluslararası politikaya girmeyeyim. Zaten daldan dala atladım. Ancak, Suudiler dahil Körfez Araplarının, Filistin ve Gazze’de olanlara reaksiyonları nedir derseniz; Anlatacak pek bir şey bulunamayabilir! Onlar da Müslüman ama biraz kendine Müslüman!
Tenise dönecek olursak; para oyunun daha fazla içinde olacak. Meseleyi hayal gücünüze havale etmekle yetineyim şimdilik!
Sağlıcakla kalın.