Hep söylerim, kurgulu yalan söyleyebilmek doğuştan yetenek gerektirir… Kimileri bunu; içini, arkasını doldura doldura söyler, kimileri de boşluk bırakır, söylediklerini hatırlamaz, safa yatmayı tercih eder.
Benim doğuştan yeteneğimde, yalanı en geç bir gün sonra da olsa yakalayabilmek…
Eğer küçücük bir boşluk, kurguda hata, mantıksızlık hissedersem, kafamda bulmaca çözmeye başlar, tamam derim, bu kocaman bir yalan.
Siz yalanı yakaladığınızda ne yaparsınız?
Ben önce susmayı yeğlerim, hem de uzun bir süreliğine. Yalanı değer verdiğiniz birileri söylüyor ve buna devam ediyorsa, bazen acaba’lar ile karşımdakini kurtarmaya çalışırım. “Büyük fedakârlık!”
Ama fedakârlıkların da bir sınırı, sonu olmalı değil mi? Benim gibi fil hafızasına sahip olanlar bilir, bazılarımızın laneti gibidir bu hafıza!
Çoğula girmeden, “sen, ben” diye diye sınıflandırmak gerek daima.
İş yaşamında, özel yaşamda bu böyle olmalı.
Her kuş kendi türüyle uçarmış, ben de benim gibi düşünebilen, empati yeteneğine sahip insanları tutmalıyım etrafımda!
Bin kişi tanıyacağına, beş kişi tanı..!
Ama iyi tanı!
Sonra diline dola;
Vefa, ahde vefa, vicdan, arkadaşlık, dostluk, dürüstlük…
Sonra fark et ve şunu söyle;
Ben her mevsim, sen sadece kışları!