Asya Pasifik Turnuvalarıyla başlayan 2024 tenis sezonu, ilk “Grand Slam”: “Avustralya Açık” ile ivme kazandı. 14-28 Ocak tarihlerinde, Avustralya tenisinin kalbinin attığı “Melbourne Park’ta” gerçekleştirilen bu muazzam organizasyon, tenisseverler için yine ziyafet niteliğindeydi.
Tesisin, özellikle üstü kapatılabilen ve Avustralyalı efsane tenisçilerin ve tenis dostu eski Başbakanının adlarını taşıyan arenaları, 15 gün süresince dolup taştı. Maçlara dahil olan ve bir türlü uzaklaştırılamayan “tenissever” kuşlar ve böcekler, artık alıştığımız renkli sahneleri yaratmaya, bu sene de devam ettiler. Merkez Kort tabir edebileceğimiz, Rod Laver Arena’nın: 14.820; John Cain Arena’nın: 10.300 ve Margaret Court Arena’nın ise: 7.500 seyirci kapasiteli olduğunu not düşelim.
İsmini anmışken, Margaret Smith Court’tan bahsedeyim biraz. Onu istatistiklerle anlatmak, Novak Djokovic’in veya Serena Williams’ın kariyerlerini kağıda dökmekten uzun sürebilir. Ancak, en çarpıcı bulduğum istatistik; Tekler, çiftler ve karışık çiftlerde, 64 Grand Slam şampiyonluğuna ulaşmış olmasıdır. Zamanının ötesinde bir fitness bilinci ile doğa koşuları yapan ve ağırlık çalışan Court’a, o dönemde, “Avustralyalı Amazon” lakabı yakıştırılmıştır. Bazı tenis otoritelerine göre tüm zamanların en büyük kadın tenisçisidir. Peki, onu, neden Billie Jean King gibi ekseriyetle tanımayız? Eşcinsel yaşam karşıtlığının bayraktarlığını ve keskin politikasını yaptığı için diyelim. Bir “Anti-Billie Jean King’dir.” Arena’nın isminin değiştirilmesi hususu dahi, John McEnroe dahil olmak üzere, pek çok tanınmış isim tarafından defalarca gündeme getirilmiştir!
İlk Majör; Avustralya Açık öncesi, maç programını rahatlatmak adına, resmi açılışın pazar günü olacağını ve böylelikle 15 günlük bir takvim öngörüldüğünü biliyorduk. Grand Slamlerde bu bağlamda bir yeknesaklık yaratma eğilimi var. Ayrıca, Carlos Alcaraz başta olmak üzere gündeme getirilen, turnuva toplarındaki teknik farklılıkların oyuncuları zorladığı şikayetlerinin, ciddiye alındığını gördük. Neler yapılabileceğinin araştırılacağı açıklandı. Keza, Erkekler ve kadınlar tenisinin temel kuruluşları; ATP ve WTA, geçen sene başlayan işbirliğinin geliştirileceğine vurgu yaptılar.
Grand Slam’e dönelim; Akıllardaki ilk soru; Geçen senenin şampiyonları Novak Djokovic ve Aryna Sabalenka, ünvanlarını savunabilecekler mi? İdi. Djokovic, ayakkabılarına “24” yazdırmıştı! Gözlerden kaçmadı. Kazanmış olduğu Grand Slam sayısını bir süredir giyim kuşamında görür olduk!
Erkekler tenisinin Djokovic ile beraber asları; Carlos Alcaraz, Daniil Medvedev ve Jannik Sinner, Avustralya Açık öncesinde, resmi turnuva oynamadılar ve tabiyatıyla form düzeylerini tahmin etmek zorlaştı. Bu, tenis çevrelerine, risk alıyorlar mı?, Hazırlıkları yeterli mi? Dedirtti. Yılın ilk “Grand Slaminin” kıta/iklim değiştiren tenisçiler için ekstra adaptasyon gerektirdiği genel kanıdır zira.
Kadınlar tarafında ise, Elena Rybakina, Aryna Sabalenka’yı, Avustralya Açık’ın hemen öncesindeki Brisbane Finalinde 2 sette ve farklı skorlarla yenerek, sezona çok güçlü bir başlangıç yaptı. Yılın ilk WTA ünvanı da böylelikle Rybakina’ya gitti. Keza, Coco Gauff, Yeni Zelanda, Auckland’da, geçen sene kazandığı ünvanı savundu. Sözkonusu şampiyonluklar, Iga Swiatek, Aryna Sabalenka, Elena Rybakina ve Coco Gauff arasında geçeceği tahmin edilen ünvan mücadelesine dair merakı arttırdı.
Ayrıca, performans çizgileri yükselen Mirra Andreeva gibi genç isimler, bu 4 lüyü tehdit edebilecek performansı gösterebilecekler miydi?
Tabii, her “Grand Slam de” olduğu gibi daha ilk turlarda sürprizler yaşandı. 3 numaralı seri başı Elena Rybakina, 2 inci Turda, korttaki direnci ile devleşen Anna Blinkova’ya yenilerek, elendi. Bu mücadele, 10 puanlık maç “tie-breaki” ile son buldu. Skor ise, çekişme neticesinde, 22/20 rekoru olarak “Grand Slamler” tarihine geçti. 19 yaşındaki Çek tenisçi Linda Noskova da ayrı bir sürprize imza attı ve 3 üncü Turda, dünya 1 numarası Iga Swiatek’i mağlup etme başarısını gösterdi.
Şimdi bir parantez açayım; Yine her “Grand Slam’in” ilham veren hikayeleri olur; Erkeklerde 1 ve 5 numaralı seri başları Djokovic ve Rublev, ilk maçlarında, genç ve yetenekli rakipleri karşısında epey ter döktüler. 18 yaşındaki Hırvat raket Dino Prizmic, Rod Laver Arena’da, Djokovic’i gerçek manada zorladı ve büyük beğeni topladı.
Elemelerden gelen Prizmic, son “Istanbul Challenger TED Open” Turnuvasına da katıldığı için Türk tenisseverlerin anıları tazelendi. Yeri gelmişken; “Istanbul Challenger Turnuvası” bir tarihtir ve referanstır. Çok önemlidir. Ancak, ilk 100 de tenisçi özlemi olan bir ülke için, ITF ve Challenger vizyonunun ötesi gerekli artık. Neden bir ATP 250 Turnuvası geleneği için yeniden kolları sıvamıyoruz? Geçmişle sadece gurur duyarak, geleceğe nasıl yol alınabilir? Büyük düşünmeyen, büyük olabilir mi veya? Vizyonun yanısıra sponsor meselesi dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız!
Parantezde devam edeyim; “Er meydanı” tabir edilebileceğim Avustralya Açık’tan seçtiğim diğer hikaye, Fransız Tenisçi Adrian Mannarino’ya ait. Erkekler tenisinin bu sıradışı oyuncusunu, göz ucuyla takip ediyordum. 35 yaşında, sponsorsuz, sade tişörtü ve tenis platformlarında devamlı konu edilen, düşük kordaj tansiyonlu raketi ile mücadele eden solak Mannarino! Kortta yürüyormuş illüzyonu yaratıp, her köşeye yetişmesini, vuruşlarının sadeliği ile güç üretişini hayretle seyrederim hep zira. Ayrıca, çim uzmanıdır. Çimde, 2 ATP şampiyonluğu ve Federer’e kortu dar etmişliği vardır. Mannarino, ilk turda, Stan Wawrinka’yı, 2 inci Turda Jaume Munar’ı ve 3 üncü Turda da yükselen yetenek Ben Shelton’ı hep 5 sette elerken, yine büyüsünü konuşturdu. “35 yaşında ilk 20 ye yükseldiniz, nasıl bir his? sorusuna da; gülerek, “Hiç olmamasından iyidir, gençleşmiyorum!” Cevabını verdi, Wawrinka maçı sonrasındaki kort röportajında. 4 üncü Turda ise rakibi bu defa Djokovic’ti. 3 setlik ilginç bir mücadelenin ardından Turnuvaya veda etti. Novak’ın farklı skora rağmen aşırı gergin olduğu maçlardan biriydi zira. Asla geç değil!
Sezonunu takip edecek büyük bir hayran kitlen var Mannarino! Hayran ve seyirci demişken; kanaatimce Avustralya Açık’ın en ateşli seyirci grubu Fransızlardı! Kazansın veya kaybetsin, Fransız tenisçilere evlerinde hissettirdiler.
Son ilham anektodum çiftler tenisinden; Çiftler tenisi, Bryan Kardeşler sonrasında, popülaritesini bir nebze kaybetmiş olabilir ama tenisseverler favori oyuncularını elbette takip ediyorlar. Tenis zekası ile müstesna kabul edilen ve kiminle partner olsa şampiyonluğa koşan Hsieh Su-Wei, bu Slam’de de, karışık çiftlerde ve çiflerde 2 kupaya birden uzandı! Yine, Avustralya Açık’ın en yaşlı (43) tenisçisi, Rohan Bopanna, Avustralyalı Partneri Ebden ile şampiyonluk yaşadı. Çiftlerde, Dünya 1 inciliğine de yükselen Rohan, “Yaş sadece bir sayıdır!” Dedirtti.
Geniş ilham parantezini kapatıp, Turnuva sonuçlarına geçeyim;
Dünya 2 numarası Carlos (Carlitos) Alcaraz, geçen sene, sakatlığı nedeniyle Avustralya Açık’a katılamamıştı. Bu sene ise, koçu Juan Carlos Ferrero olmaksızın başladı Slam’e. Ferrero, zaruri ameliyatı nedeniyle evde kalmıştı! Çeyrek Finale kadar rahat ilerleyen Carlitos, ciddi sakatlıkları sonrası, yeniden form bulan, Sasha Zverev’e, 4 sette mağlup olmaktan kurtulamadı.
Zverev, takip eden Yarı Finalde, ilk 2 seti almasına rağmen, yılmayan ama yıldıran tenisçi Medvedev’e yenildi. Diğer Yarı Finalde ise, Jannik Sinner, tarihi önemi olduğunu düşündüğüm bir maç ile Djokovic’i 4 sette geçmeyi başardı. Finalin adı: Medvedev-Sinner oldu. 5 set süren bu mücadeleyi ise Sinner kazandı ve ilk Grand Slam kupasını evine götürdü. Sinner, geçen yılın 2 inci yarısından itibaren yükselen form çizgisini taçlandırmış oldu böylelikle.
Tenisseverler, tüm bu rekabet hikayesi, özellikle yılın diğer 3 Grand Slami ve Paris Olimpiyatlarında nasıl devam edecek şimdiden merak etmeye başladılar elbette. Üstüne üstlük, “Djokovic ve Gençler” adını yakıştırdığım bu hikayenin, daha genç yeteneklerle zenginleşeceğini de gözlemledik Turnuva müddetince. Avustralya Tenis Otoritesinin, elemelere katılmadan ana tabloda mücadele şansı (WC) tanıdığı, dünya 122 incisi Fransız Arthur Cazaux özellikle göz doldurdu.
Novak Djokovic’in, sezon başında, kendisini en güçlü hissettiği ve 10 kez şampiyonluk yaşadığı, Avustralya Açık Yarı Finali’nde yenilmiş olmasının, kariyerinin gidişatı açısından önemli olduğu kanaatindeyim; Her ne kadar, emeklilikten halen uzak görünse de. Novak, 4 sette bir kez dahi servis kıramadığı mücadeleyi; “Kariyerinin hatırlayabildiği en kötü Grand Slam maçı” olarak tanımladı. Diğer taraftan, tenisin genç aslarının, bu maçtan ilham bulacaklarını ve kendi aralarındaki rekabete daha fazla önem vereceklerini tahmin ediyorum. “Novak Sonrası” ilk defa bu kadar somut olarak belirdi ufukta zira.
Kadınlarda ise, Aryna Sabalenka, Finalde, Çin’in yükselen yeni yeteneği Qinwen Zheng’i 2 sette geçti ve bu yıl da kupaya uzandı. Sabalenka, Turnuva müddetince sadece kazanmadı; Müthiş performanslar ortaya koydu. Öncelikle, “Kontrolsüz güç, güç değildir!” ünlü spor/tenis sözünü özümsemiş göründü. Oyununu, file önüne taşıyabildiğine de şahitlik ettik.
Sürprizlerle açılan kadınlar tenis sezonunda da zirve mücadelesinin nasıl gelişeceğini tahmin etmek hayli zorlaştı. Keza, kadınlar tarafında da, ilk 4 ü tehdit edebilecek kalibredeki gençleri seyretme imkanı bulduk ve not ettik zihinlemize: Bir süredir yükselen ve “Biz buradayız ve kalıcıyız!” mesajı veren; Mirra Andreeva, Linda Noskova, Maria Timofeeva ve Brenda Fruhvirtova gibi.
“Avustralya Açık” bizlere, hem kadınlarda hem erkeklerde, gençlerin daha da iyi yetişmekte olduğunu ve büyük sahnede, ilk 10 tenisçilerinin üzerine gidebileceklerini bir kez daha gösterdi. Bu bağlamda, kendi sistemimiz, eğitimimiz ve altyapımızla ilgili tartışılması gereken çok mesele var!
Rafa’ya neler oldu sezon başında ona da değineyim; Rafael Nadal, Avustralya Açık öncesi gerçekleştirilen Brisbane Turnuvasına, Dominic Thiem’i yenerek hızlı başladı ve Rafa döndü derdirtti; Ancak, Jordan Thompson’a mağlup olduğu Çeyrek Final maçının hemen sonrasında, yeniden sakatlandığını ve Avustralya Açık’tan da çekildiğini açıklayarak sevenlerini üzdü.
Böyle olmakla beraber, Grand Slam’in ilk günlerinde yine gündemdeydi. Suudi Arabistan Tenis Federasyonu’nun Elçisi olmuştu! Ülkede akademi açmak dahil planları medyada yankı buldu. Suudilerin bir süredir, spora büyük yatırım yaptığını ve önemli organizasyonlara talip olduğunu biliyoruz. Geçen sene, WTA Yıl Sonu Finallerine de talip olmuşlar ama anlaşma sağlanamadığından, kadınlar tenisinin asları apar topar Cancun’a gitmişlerdi. Bu atılıma, imajı sporla temizlemek manasında, “sportswashing” denilir oldu. Konuyu uluslararası sermayenin yol haritasında görenler de az değil elbette. Nadal da bu tartışmanın içerisine hızlı ve sürpriz bir giriş yaptı!
Avustralya Açık, Junior ve Tekerlekli Sandalye tenisçilerini de ağırladı.
Milli tenisçimiz Atakan Karahan, bu yıl Junior Kategorisinde, 3 üncü Tura yükselme başarısını gösterdi. Çeyrek Final çok ama çok yakındı, olmadı.
Ahmet Kaplan ve Ali Ataman ise, Tekerlekli Sandalye Quad Kategorisinde ülkemizi hem teklerde hem çiftlerde temsil ettiler. Quad Tenisçilerimizin büyük turnuvalarda ülkemizi temsil etmeye devam edebilmeleri için puanlarını yükseltmeleri gerekiyor. Bu yolda, başarı ve şans diliyorum.
Yazımı, Avustralya’da, önce 500 puanlı Brisbane Turnuvası Ana Tablosu’na yükselen; Takip eden Avustralya Açık Elemelerinde ise, zorlu 2 maçını kazanarak, bizleri gururlandıran, Zeynep Sönmez’e, ekibine ve tüm Millilerimize sezon için bol şans ve başarılar dileyerek tamamlamak istiyorum. Zeynep’in bundan sonraki sert ve toprak kort sezonunu ve tabii ilk büyük durak “Roland-Garros” mücadelesini heyecanla bekliyor olacağız.
Tenis, spor ve sağlıkla kalın,