İstisnalar hariç, tüm şirketlerde adı konulmamış bir kural, içten içe kutsanmış bir beklenti bulunmakta…Şirketlerin çalışanlarından beklenen aidiyet duygusu!
Bu beklentide tabii ki büyük haklılık payı var. Zira birçok problemin, hatanın, yanlış davranışın, beklenen kültürel değişimin, direncin ve başarının arkasında bu duygu yatmakta.
Çalışanın kıdemi arttıkça aidiyetinin yüksek olduğu düşünülür ve kıdemi yüksek olan çalışanlara, şirketin öz çalışanı gözüyle bakılır.
Kısa kıdemli çalışanlar için de; her an firmayı terk edebilir, istifası kolaydır, aidiyet duygusu yoktur mantığı hakimdir..!
Peki aidiyetin oluşması çalışana mı bağlı ?…
Aidiyet duygusu taşımayan çalışan, neden kendini firmaya ait hissetmez?..
Beklenen aidiyet duygusunun oluşması için işveren ve yöneticilere büyük sorumluluk düşmekte. Aidiyet duygusunun oluşması için adalete, hak dağılımında eşitliğe, söz hakkına sahip olmaya, görülmeye, dinlenmeye, değerli hissetmeye, ekip çalışmasına, işbirliğine ihtiyaç var.
Şirketinizde sistem-politika yoksa, uygulamalar kişilere bağlıysa, çalışanın unutulmama çabası varsa çalışanlarınızdan aidiyet duygusu beklemeyin.
Performans değerlendirme sürecine yöneticilerinizden başlayın. Onların; hak-adalet-işbirliği-bilgi paylaşımı-eşitlik uygulamalarını ölçün, değerlendirin, takip edin. Firmanızda sadece bir çalışana kayırma yapılmışsa ya da tam tersi, bir çalışan hak dağılımında liste dışı bırakılmışsa bu davranışın o çalışan ve diğer tüm çalışanlarda oluşturacağı olumsuz etkiyi unutmayın.
Sorumluluk dağılımında unutulmayan çalışan, hak dağılımında unutuluyorsa aidiyet oluşmayacaktır…
Kıdem sizi yanıltmasın…