Antrenör/Teknik Direktör 3. Bölüm… Uzun uzun anlatsam, sıkılırız, bilirsiniz öyle okumayı seven bireyler değiliz ama kısaca geçilecek bir konu da değil.
Fransızca ‘‘Entraineur‘‘ den gelen, Alman‘ın ‘‘Trainer, İngiliz‘in ‘‘Coach‘‘, İtalyan’ın ‘‘Allenatore‘‘, İspanyol’un ‘‘Entrenador‘‘ dediği ‘‘Antrenör‘‘ ün nasıl yazıldığı hiç önemli değil elbette. Önemli olan görevlerinin ne olduğu, ulusal ve uluslararası hedefinin ne olduğu… Antrenörler Futbol Ailesinin bireyleri. Aynı zamanda Paydaşları.
Eğitimleri sorumluluğu da doğal olarak TFF’nin. Bir de TÜFAD var. Antrenörler TÜFAD’ da (Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği) örgütlenmişler. Sanırım Tüfad kesin rakamı bilmiyor, internet sayfalarında 18.000 in üzerinde demişler. *** Zaten işe yarar fazla birşey yok sayfada. Bilgi Bankası bölümüne bakıyorsun, boş… Eğitim bölümü boş… ’’bu sayfa yapım aşamasındadır’’ yazıyor.
Bir web sayfasında değişiklik birkaç saat, bilemedin 1 gün sürer… 30 katlı plaza mı yapıyorlar nedir… Hani her kurum, şirket, dernek ve hatta kişiler mesleklerinde ilk önce herkesin ’’işte bu’’ diyeceği bir misyon (görev) ve vizyon (hedef) belirler ya… Hani çoğu zaman gerçekleşmeyen ve ülkemizde performans kontrolü ciddiye alınmadığı için kimsenin de ne oldu misyona, vizyona demediği şeyler var ya. İşte O… TFF ve TÜFAD ın internet sayfalarında yazdığı misyon ve vizyonun yarısı gerçekleşse Türk futbolunda hiç bir sorun kalmaz… 0 sorun… Sıfır…
Bu güzel cümleler on yıllardır yazıyor orada, ama olsun insanın hoşuna gidiyor, bir beklentiye sürüklüyor ha bugün ha yarın diye. Milli Takıma Mircea Lucescu getirilince antrenörlerimizden, -Yapacak bir sürü yerli arkadaş var. – 3-4 tane ismin dışında ülkede çok daha değerli, çok daha kaliteli teknik direktör tipleri var diyebiliyorum. Ve benzeri şekilde reaksiyonlar geldi. ’’Biz onlardan daha iyiyiz’’ diyorlar yabancı antrenörleri kastederek. Bizim Antrenör ve Teknik Direktörlerimizi yabancılarla kıyaslamanın bir anlamı var mı bilmem… Neden bizimkiler daha işe başlarken 1-0 gerideler? Belki de şundan; hiç, 44 haftada yaklaşık 1540- 1760 saat eğitim alarak UEFA PRO lisans alabilen bir, örneğin Alman TD le aynı seviyedeki lisansa toplam 360 saatlik bir eğitimle sahip olan(www.tff.org) bir hoca aynı olabilir mi? Bizim Hocalar ‘‘Biz onlardan daha iyiyiz‘‘… diyorlar.
İyiler de Uluslararası turnuvalarda Nisan-Mayıs ayını görünce Final oynuyormuşuz gibi bayram yapıyoruz… Yani bizim hocaların durumu pek de iç açıcı sayılmaz. Futbolu en iyi bilen bir büyüğümüz ne demişti: ’’resultate importante’’ Resultat şu; UEFA Avrupa ligi 17 yıldır 1 yarı final UEFA Şampiyonlar ligi 55 yıldır 2 çeyrek final M.Tk. Avrupa şampiyonası 57 yıldır 4 katılım,1 yarı 1 çeyrek final M.Tk. Dünya şampiyonası 87 yılda 2 katılım, 1 yarı final (3.) Antrenörlerimizin uluslararası başarıları bu kadar… Milli Takım ve Galatasaray’da yıllarca psikolojik danışmanlık yapan Prof. Dr. Acar Baltaş 11.06.2017 deki röportajında: ’’Süper ligde de bilimden korkan, masör yerine takım doktorlarını bile yeni dinlemeye başlayan çok sayıda hoca var. Siz Türkiye’de doğru dürüst maç analizini kaç hocadan duyuyorsunuz? Örneğin, en çok “İyi mücadele ettik” sözünü duyarız… Sanki sahaya çıkan takımın ilk ve en temel görevi bu değilmiş gibi.
İyi mücadeleden anlaşılan, rakibin oyununu bozmak, hakemin izin verdiği en üst noktada sertlik yapmaktır, Kısacası hocalarla ilgili durum içler acısıdır. Biraz bilimsel tarafı olanlar, örneğin spor akademisi mezunları, top oynamamış, “futbolculuk geçmişi yok” diye bu çarkın içine dahil olamazlar’’ diyor. Bunları sistemin içindeki bir bilim adamı söylüyor, dışarıdan değil. Daha beş ay önce… Taze yani…
Tuğrul Akşar’ın 04 Aralık tarihli ’’Pep Guardiola’’ yazısını mutlaka okuyun… Pep Guardiola: Top Toplayıcılıktan, Kupa Toplayıcılığına! *** ’’
Pep Guardiola’yı da düşünsel olarak etkiledi. Bu esinlenme, onu futbolun oyun felsefesine katkı sağlayabilecek yüksek entelektüel düzeye ulaşmasında, sıradışı ve usta bir teknik adama dönüşmesinde…’’ Tamamı okunmalı bence… ’’Onun elindeki kadroyla bende olurum’’u duyar gibiyim…
Buyurun o zaman… Yıl 1997 Kaiserslautern Almanya 2. Lig şampiyonu, Bundesliga ya çıkış; 1998 Kaiserslautern Bundesliga şampiyonu. Kadroya bir bakın tek bir yıldız yok Olaf Marschall’dan başka.Andreas Brehme’de 37 yaşında. TD Otto Rehhagel, Yunanistanı 2004 de Avrupa şampiyonu yapan… Yıl 2003 Porto Portekiz şampiyonu, UEFA Avrupa Ligi şampiyonu…2004 Şampiyonlar Ligi şampiyonu… Kadroyu inceleyin… TD José Mourinho, kariyerini bilmeyen yok… Hani derler ya ’’At sahibine göre kişner’’ Gerard Piqué, FC Barcelona futbolcusu, Harvard Üniversitesinde okuyor… Giorgio Chiellini, Juventus’da oynuyor, Turin Üniversitesinde Master yaptı… Bu yıl bitti… Futboldan sonrasına da şimdiden profesyonelce hazırlanıyorlar.
Sayıları yukarıda gördük. 6.119 UEFA lisanslı antrenöre (7.406 tane TFF lisanslı antrenörü saymıyorum) 126 Profesyonel Kulüp… Nerdeyse hepsi borç batağında…Ödeme sıkıntısı had safhada… 48,5 UEFA lisanslı antrenör bir kulüpde iş kapmak için mücadele veriyor… Rekabet büyük… Gerçekten büyük. Elbette idari ve sistematik sıkıntılar da var bizde ama rekabet bütün ülkelerde var… Antrenörlük Lisansını öyle ya da böyle alınca iş bitmiyor, yeni başlıyor, ülke futboluna katkıda bulunmak, kişisel olarak başarılı olmak için.
Hadi birçoğu için üniversite eğitimi treni kaçmış diyelim. Ama kurslar var seminerler var sempozyumlar var 1-2 yıllık özel okullar var. Bir spor yazar/yorumcumuz yazdı geçenlerde; ’’Türk antrenörlüğü durmuş. Birinci nedeni antrenörlerin lisan bilmemesi. 5 büyük ligde tercüman kullanan antrenör yok’’ 54 ülkede teknik direktör eğiten Horst Wein’ın 8 dile çevrilen bu kitabı okunmadan çalışılan Futbol yapılanması zor başarılı olur.
Yazının devamı bir sonraki köşe yazımda…