Medikal estetik dünyası şimdi reverse-aging, rejeneratif estetik gibi yeni kavramları konuşuyor. Reverse-aging, yaşlanma karşıtı bir hareket olarak, yaşlanmayı tersine çevirmeye ve yaşlanmanın etkilerini azaltmaya odaklanmış bir yaklaşımken; rejeneratif estetik, hasar almış doku ve hücrelerin tekrar yenilenmesini, bu sayede cildin iyileşmesini hedefliyor. Bütünsel bir yaklaşıma ve doğallığa odaklanan bu kavramlar, beraberinde yeni nesil uygulamaları öne çıkarıyor. Özetle; artık yaşlanma karşıtı tedavilerde sadece kasları dondurmak ve boşlukları doldurmak çok demode…
Uzun yıllar Paris’te medikal estetik eğitimleri alan ve klinik çalışmalar yapan Dr. Abdurrahman Efem, kliniğinde yeni nesil yaşlanma karşıtı tedavileri uygulayan bir uzman. “Yaşınız Sırrımız Olsun!” mottosuyla hareket eden Efem, “Antiaging uygulaması yapalım derken, dolgularla son derece yapay bir görünüme dönüşen onlarca hasta gördükten sonra benim vizyonumun bu olmadığına karar verdim” diyor. Tamamen kişinin var olan güzelliğini, anatomisini korumaya odaklanıyor, kliniğinde bu bakış açısıyla yaşlanma karşıtı tedaviler uyguluyor.
İçeriklerin tam olarak nereye, nasıl ve ne kadar kullanılması; nasıl dağıtılması gerektiğiyle ilgili konular üzerine Amerika’da ve Avrupa’da birçok eğitim alan Efem, konunun sadece eğitimle de ilgili olmadığını düşünüyor: “Bu konu sanırım, eğitimin yanı sıra, temelde kişinin kendi estetik algısı ve estetik gözüyle de ilgili. O yüzden ‘Ben kendimi nasıl görmekten hoşlanıyorum?’ sorusunu önce kendime soruyorum, hastalara da bu şekilde yaklaşıyorum. Tabii ki öncelikle onları dinliyorum. Onları anladıktan sonra olabilecek en doğal, en kalıcı ve en mutlu edecek çözümlere yöneliyorum.”
OUT: Hyaluronik asit bazlı dolgular
IN: Biyostimülan dolgular
Ciddi yağ dokusu kaybı sonucu yüzünde hacim kaybı olan hastalar için hala çapraz bağlı hyalüronik asit bazlı dolgulardan faydalanıyoruz. Bu vakaların dışında ilk seçenek kesinlikle klasik dolgular değil. Bunun yerine, yeni nesil biyostimülan dolguları tercih ediyoruz; biyostimülan dolgu son derece doğal ve kalıcı sonuçlar yaratıyor. Biostimülanlar en kısa tanımıyla ciltte yapıldığı yerde iyileştirme ve gençleşme başlatan yeni nesil, doğal bir uygulama. Cildin kendini toparlamasını istediğimiz birçok noktaya uygulanabilen bu dolgular, cilt altındaki bağ ve yağ dokusunun tamamını uyarıp, yüzün şeklini ve formunu değiştirmeden dokuların hacmini belirginleştiriyor. Yağ ve bağ dokunuz güçlendikçe; zamanla volümünü kaybetmiş ve aşağı doğru sarkmaya başlamış cilt, tekrar toparlanıyor ve sıkılaşmaya başlıyor. Hem anında lifting, hem ciltte uzun vadeli bir yenilenme etkisi sağlanıyor ki, bu yenilenme uzun süre devam ediyor. Cilt altı dokuları güçlendirdiği için bu oluşan yenilenme çok daha uzun vadeli oluyor. Etkileri ortalama 18-24 aya kadar sürebiliyor. Bunu uyguladığımız zaman yüzünüz bambaşka bir şeye dönüşmüyor, aksine kendinizin en iyi versiyonuna ulaşıyorsunuz. Bu uygulamalardan sonra hastalar genellikle ‘Çok iyi dinlenmiş, harika görünüyorsun!’, ‘Sende bir güzellik var!’, ‘Yaşını hiç göstermiyorsun!’ gibi yorumlar aldıklarını söylüyorlar; beni de en çok bu mutlu ediyor. O yüzden ben, yüzün formunu değiştirmek yerine; kendinizi daha iyi, daha canlı, daha genç hissettiğiniz uygulamaları çok seviyorum.
Hyalüronik asit dolgular hala antiaging tedavide önemli bir oyuncu
Antiaging tedavide hyalüronik asit dolguların kontrolsüz şekilde kullanımına dikkat etmek gerekiyor. Özellikle fazla miktarda yapılan hyalüronik asit dolgular, derinin genişlemesine, uzun vadede de cildin sarkmasına neden oluyor. Sarkmayı toparlamak isterken daha fazla sarkmaya neden olabiliyor. Doğru bölgeye, doğru miktarda uygulanan kaliteli hyalüronik asit dolgular, elbette ki sorun yaratmıyor. Ancak yanlış uygulamalar cilt altı lenfatik dolaşımı bozarak, cildi esnetebiliyor, gözenekleri büyütebiliyor, kılcal damarları belirginleştirebiliyor.
Yaşlanma karşıtı tedavide yeni nesil çözümler: Kalsiyum Hidroksiapatit ve Poli-L-Laktik Asit Dolgu
Hyaluronik asit dolguların yarattığı olumsuz; demode sonuçlara alternatif olarak iki uygulama daha var: Bunlar Kalsiyum Hidroksiapatit ve Poli-L-Laktik Asit içerikli dolgular. Temel özellikleri, cilt altındaki hücre aktivitesini arttırarak o bölgenin iyileşmesini hızlandırmak, kolajen, elastin, hiyalüronik asit salınımını aktive etmek; dolayısıyla cildi hem nemlendirmek hem sıkılaştırmak.
Kalsiyum Hidroksiapatit Dolgular: Kemik üzerine yoğunlaştırılmış formda yapıldığı zaman ciltte dolgu efekti veriyor. Kalsiyum içeren bu dolgunun sulandırılmış formu ise; boyun, dekolte ve tüm yüzde ince kırışıklıklar, nem kaybı, hafif sarkmalar için kullanılıyor. Kalsiyum içerikli dolgu, uygulandığı bölgede fibroblastların uyarılmasını sağlayarak ciltte yeni ve güçlü kolajen üretilmesini destekliyor. Uygulamanın ardından etkisi ortalama bir ay sonra başlıyor. Ciltteki parlaklık, sıkılık ve pürüzsüzlük görünümü gün be gün ortaya çıkıyor. Bu etkiler ortalama 18-24 aya kadar devam ediyor.
Poli-L-Laktik Asit Dolgu: Bu uygulama ise diğer dermal dolgu türlerinden biraz daha farklı çalışıyor; yerleştirilen mikroküreler cildi uyararak fibroblastik aktiviteyi (kolajen sentezlemeden sorumlu hücreler) arttırıyor, bunun sonucu olarak da derinin kalınlığını ve derideki kolajen miktarı artıyor. Bu yeni nesil dolgular, cilt altında doğal olarak bulunan yağ dokunun tekrar eski formuna kavuşmasına yardımcı olmak için elimizi gerçekten güçlendiriyor. Bu maddeler çok iyi lifting yarattıkları için ciltte tam anlamıyla sıvı yüz germe etkisi sağlıyorlar.
Estetik beklentiler her coğrafyada farklı
Mesela Ortadoğu’da daha çok, belirgin estetik müdahaleler tercih ediliyor. Yanaklar, dudaklar daha belirgin olsun isteniyor. Ama batıda kesinlikle daha doğal uygulamalar seviliyor. Avrupa’daki hastaların neredeyse yüzde 80’i dolgu yerine lifting etkisi yapan uygulamaları tercih ediyor. Mezoterapi işlemlerini çok seviyorlar; onlarda abartısız şekilde, ifadeyi kaybetmeden yaşının en iyisi görünmek öncelik… Türkiye’de ise her ikisi de var; abartılı uygulamaları sevenler de tamamen doğal müdahaleler isteyenler de… Ülkemizde özellikle dudak dolgusunun belirgin olması seviliyor. Bence doğu ve batının en büyük farkı; batıda insanların kendileriyle daha barışık olmaları, değişmektense genç ve iyi görünmeyi önemsemeleri…
“Gözaltı dolgusu, yapmaktan kaçındığım bir uygulama.”
Hastada ciddi hacim kaybı olmadıkça gözaltı dolgusunu tercih etmiyorum. Gözaltındaki deri çok ince olduğundan hyalüronik asit bazlı dolgular uzun vadede olumsuz sonuç yaratabiliyor. Bunun yerine gözaltında birinci tercihim, yaygın ismiyle somon DNA (polinükleotid içerikli mezoterapiler) gibi yoğun içerikli mezoterapiler ya da son zamanların gözde uygulaması olan kök hücre tedavileri. Bu uygulamalar, zamanında doğru müdahaleyle yapıldığında, gözaltında dolguya olan ihtiyacı büyük oranda azaltıyor.
“Boyun için dolgu uygulamalarını uygun bulmuyorum.”
Kimse boynunda hacim artışı istemez. Bunun yerine daha gergin, daha sıkı; ince çizgilerin olmadığı bir boyun herkesin hayalidir. Mezoterapi, eksozom, kök hücre, kalsiyum hidroksiapatit ve poli-l-laktik uygulamaları bu bölgede güvenle uygulanabilir ve çok iyi sonuçlar verir. Bu uygulamaları cihazlarla kombine etmek de sonucu güçlendiren, süreci hızlandıran sevdiğim bir alternatif.
Tüm bu sohbetin sonunda tekrar belirtmek isterim ki dolgu ve botoks uygulamaları hala en popüler en çok sevdiğimiz uygulamaların başında geliyor. Sadece bu işlemlerde abartıya kaçılması durumunda istediğimiz genç ve ferah etkidense bizi mutsuz edebilecek sonuçlar doğurabileceğini vurgulamak istiyoruz; teknolojinin gelişimine bağlı, cihazlar ve biostümülan içerikli dolguları da iyi bir alternatif olarak aklımızda tutmalıyız.
Kaynak: Elle Dergisi