Emine Erdoğan, Türkçe ve İngilizce aylık yayımlanan, çevre, atık yönetimi ve geri dönüşüm konularının ele alındığı “Recycling Industry Dergisi”ne verdiği röportajda, “sıfır atık” demenin, öncelikle “içinde yaşanılan çevrenin korunması” demek olduğunu vurguladı.
Doğayı korumaya yönelik işleri, “çocuklara ve onların geleceğine sahip çıkma” olarak düşündüğünü dile getiren Emine Erdoğan, “Doğa sevgisi vatan sevgisine dahildir.” ifadesini kullandı.
Erdoğan, herkesin içinde yaşadığı topluma ve dünyaya karşı sorumluluğu olduğuna işaret ederek, doğanın korunmasına yönelik her işin sadece “şimdi” için değil, geleceğe de aktarılacak birer çaba olduğunu vurguladı.
Sanayi Devrimi’nden sonra dünyada değişen bir düşünce yapısının ortaya çıktığını ifade eden Emine Erdoğan, insanların kendini doğanın efendisi sandığını, bu düşüncenin de tüm davranışlara, üretim ve tüketim sistemlerine yansıdığını dile getirdi.
“SUYUN BİR GÜN GERÇEKTEN BİTEBİLECEĞİ ŞAKA SANILIYOR”
Emine Erdoğan, doğadan uzaklaşıldığına dikkati çekerek, “Çocuklar tabiatla ilişki kuramadan büyüyorlar. Tabiat adına bilip tecrübe ettikleri, parklardaki peyzajdan ibaret. Tabii durum böyle olunca, insan doğayı neden yok etmemesi gerektiğini anlamıyor. Suyun bir gün gerçekten bitebileceği şaka sanılıyor. Çöplerin nereye gittiğini, gerçekten yok olup olmadıklarını düşünmüyoruz. Kurumuş bir gölün hüznünü yaşamadığımızdan ya da bir orman yangınının yasını tutmadığımızdan bol keseden plastik kullanabiliyoruz. O plastikleri denizlere atabiliyoruz. Çünkü doğanın yavaş ve sancılı ölümü, bizden uzakta bir yerde oluyor.” ifadelerini kullandı.
Çevrenin, “insan hayatının devamlığı” demek olduğuna işaret eden Emine Erdoğan, “İnsanlar çevreden ayrı bir varlık değil. Bunun siyaseti olmaz. Bu noktada insanlık söz konusudur. Denizlerden, ormanlara, havadan, toprağa kadar Allah’ın yarattığı bu muazzam eserler insanlığın ortak emanetidir. Ancak bu bakış açısına sahip olursak, çevre ile ilgili konuları doğru anlayabilir ve doğru yaklaşımlar geliştirebiliriz diye inanıyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Emine Erdoğan, sıfır atığın yaşam biçimi haline dönüştürülmesi için en büyük rolün bireylere düştüğünü vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Tabii bunu başarmak için evvela toplumsal bir seferberlik başlatmamız lazım. Öncelikle, politika geliştirenlerin doğru iletişim kanallarını kullanması gerekiyor. Çevre konularını sadece sempozyumlara, çalıştaylara ya da konferanslara sıkıştırır sokağa indirmezsek, eylemlere dönmezse, kendi aramızda konuşmakla kalmış oluruz. Bilimsel çalışmalar kadar, insanların tükettikleri içecek ya da yiyecek ambalajlarını denize fırlatmalarını önleyecek vicdanın gelişmesine de yardımcı olmamız gerekiyor. Eğer insanlar önemsiz sandıkları hareketlerinin etki zincirinden habersiz olurlarsa, neden dikkat etsinler? Musluğu açık bırakmamak, ışıkları aynı şekilde işimiz bitince kapatmak ya da çamaşır, bulaşık makinelerini yarım kapasite çalıştırmamak gibi önlemler bu işin püf noktası. Bunlar her gün defalarca yaptığımız şeyler. Bireysel hayatlarımızı çevre dostu hale getirmeden bu işi başaramayız.”
Emine Erdoğan, çevre dostu yaşam kültürünün yayılması için insanlarda “bu benim sorumluluğum” duygusunun oluşturulması gerektiğini vurgulayarak, özellikle çocukların eğitimi ve bilinçlenmesinin çok önemli olduğunu anlattı.
Sosyal medyanın da sıfır atık hareketinin yaygınlaştırılmasında önemli bir güç olacağını belirten Emine Erdoğan, topluma yön veren insanların, bu harekete dahil edilmeleri ve sosyal medyanın bir iletişim kanalı olarak ilgi çeken kampanyalarla kullanılması gerektiğini dile getirdi.
“KÜLLİYE YERLEŞKESİNDE 234 BİN 244 KİLOGRAM DEĞERLENDİRİLEBİLİR ATIK GERİ DÖNÜŞTÜRÜLDÜ”
Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki sıfır atık uygulamalarını şöyle anlattı:
“Külliye binalarına çöp ayrıştırma istasyonları yerleştirdik, personelimizi eğittik. Herkesin kendi çöpünü ayrıştırmasını sağladık. Ofis çöplerini kimse onlar adına toplamıyor, herkes kendi ürettiği çöpün doğru yere gönderilmesinden sorumlu. Bakın burada sizinle bazı rakamlar paylaşayım. Mesela 36 ayda, Külliye yerleşkesinde toplanan 234 bin 244 kilogram değerlendirilebilir atığın geri dönüştürülmesi, 25 bin 572,95 kilogram sera gazı salınımını engelledi, 850 bin 476,99 kilowattsaat enerji ve 3 bin 83,78 metreküp su tasarrufu sağladı.
Öte yandan, 110 bin 135 kilogram kağıt atığın kaynağında ayrılmasıyla 3 bin 744 kişinin oksijen ihtiyacını karşılayacak 1872 yetişkin ağacın korunması sağlandı. 25 bin 63 kilogram metal atığın kaynağında ayrıştırılması ile 32,58 ton, 32 bin 983 kilogram cam atığın kaynağında ayrıştırılması ile 39,58 ton hammadde tasarrufu sağlandı. 66 bin 63 kilogram plastik atığın kaynağında ayrıştırılması ile 1076,83 varil petrol tasarrufu sağlandı. 15 bin 370 kilogram atık bitkisel atık yağın kaynağında ayrıştırılması ile 15 bin 370 litre biyodizel kazanımı elde edildi.”
Emine Erdoğan, ailelerin çocuklarına rol model olduğunu, önce kendileri uygularlarsa sıfır atık yaşam kültürünün çok daha hızlı yol alacağına dikkati çekerek, “Çocukları yetiştirirken, tüm ebeveynler olarak, onları büyüdüklerinde topluma katkı sağlayan, çevreye duyarlı evlatlar olarak görmek istiyoruz. İyi ve ahlaklı insanlar olmaları en büyük temennimiz. Bu ahlak kavramına çevre ahlakı da dahil olmalı.” değerlendirmesini yaptı.
“KADINLARIN İYİYE DOĞRU DÖNÜŞTÜREN BİR GÜCÜ VAR”
Kadınların sıfır atık ile ilişkisine de değinen Emine Erdoğan, şunları kaydetti:
“Kadın eli değmiş.’ diye bir ifade vardır dilimizde. O kadar doğru ki. Kadınların iyiye doğru dönüştüren bir gücü var. Sarıp sarmalamayı, iyileştirmeyi ve güzelleştirmeyi çok iyi biliyorlar. Sıfır Atık Projesi özelinde de aileyi de toplumu da onlar dönüştürecekler. Yani bu hareketin öncü kuvveti mutlaka kadın ağırlıklı olacak. İki, üç kadının birleşerek tüm mahallede sıfır atık bilincini yayabilecek büyük bir güce sahip olduklarına inanıyorum. Ayrıca belediyeler gibi bu alanın paydaşı kurumları da bu alanda daha iyi çalışmaya teşvik etmeliler. Böyle böyle dönüşmüş insan grupları birleştiğinde yepyeni bir toplum çıkacak karşımıza.”
Emine Erdoğan, sıfır atık hareketinin “halihazırda çöp üretmemek” demek olduğunu hatırlatarak, “Eskiden, siz de hatırlarsınız, evlerde eskiyen hiçbir şey atılmazdı. Başka bir işlev kazandırılırdı. En basiti, yağ tenekeleri bile atılmaz, saksı olarak kullanılırdı. Kumaş atıklarından balkonda, bahçede kullanmak için yaygı yapılırdı. Alınan bir kıyafet kardeşler arasında el değiştirirdi. Aslında çöplük dediğimiz şey, erken ölmüş eşyalar mezarlığıdır. İhtiyaç fazlası üretim bizim tamir etme becerimizi de elimizden aldı. İnsanları üşengeçliğe sürükledi. Tamir etmektense yenisini alıyoruz. Her yeni aldığımız eşya ile karbon ayak izimizi çoğalttığımızı düşünmüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bunun yanı sıra 1 pamuklu tişört üretimi için 2 bin 720 litre su tüketildiği bilgisini veren Emine Erdoğan, tekstilin en çok çevre kirleten sektörlerin başında geldiğini söyledi.
“122 BİN 193 METREKÜP DENİZ ÇÖPÜ TOPLANDI”
Emine Erdoğan, sıfır atık uygulaması kapsamında başlatılan “Sıfır Atık Mavi” hareketine ilişkin ise denizlerin, okyanusların hayatın devamlılığı için çok önemli olduğunu, buradaki kirlenmenin tüm dünyayı son derece olumsuz etkilediğini belirtti.
Denizler ve okyanusların, “dünyanın çöplükleri” haline dönüştüğüne işaret eden Emine Erdoğan, “Denize attım, kurtuldum sandığımız plastikler, besin zincirine girip, yediğiniz balığın bünyesine karışmış olarak önünüze geliyor. Çamaşır makinelerini sık sık, hatta bazen tek parça giysi için çalıştırıp, temizlik yaptığımızı sanıyoruz. Ama o kıyafetlerden koparak sulara karışan mikroplastiklerin suları nasıl kirlettiğini düşünmüyoruz. İşte tüm bu tehlikelere karşı topyekun bir seferberlik halindeyiz. Tüm yurtta başlattığımız deniz temizliği seferberliği ile 122 bin 193 metreküp deniz çöpü toplandı. Türkiye’nin önde gelen 760 kuruluşu Sıfır Atık Mavi sözü verdi ve denizlerin kirlenmesiyle mücadele edeceklerini taahhüt ettiler. Bunlar çok güzel gelişmeler.” değerlendirmesini yaptı.
Emine Erdoğan, gençlere de seslenerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Doğanın korunmasında, bu bilincin yaygınlaşmasında, tüm gençleri ön saflarda yer almaya davet ediyorum. Bilhassa onlar, teknolojiyi bizden çok daha iyi anlıyor ve yönetiyorlar. Dolayısıyla, bizlerin eksik kaldığı yerleri onlar tamamlayabilirler. Bizim ufkumuzu daha da açabilirler. Geleceğin dünyasında hak sahibi oldukları kadar, söz sahibi de olsunlar. Ben de doğanın ve kaynakların korunduğu bir gelecek için onlarla el ele vermek istiyorum.”