Davranışsal Karar Araştırma Merkezi’nin eş direktörü de olan Loewenstein, AA muhabirine, davranışsal ekonomide salgın süreci ve kaygı düzeyinin sosyoekonomik karar alma davranışlarına etkisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İnsan davranışlarının salgının gidişatında büyük rol oynadığına işaret eden Loewenstein, davranışsal ekonominin; insan davranışlarına odaklandığını ve insanları neyin harekete geçirdiği ya da riskleri nasıl algıladıkları konusunda geleneksel ekonomiden çok daha gerçekçi bir anlayışa sahip olduğunu vurguladı.
Loewenstein, “Davranışsal ekonomi, potansiyel bir salgının insan davranışıyla ilgili herhangi bir boyutuyla ilişkilendirilebilir.” dedi. İnsanların “dar görüşlü” olduğu fikrinin davranışsal ekonominin temalarından biri olduğunu vurgulayan Loewenstein, “insanların genellikle yangınlarla mücadele ettiğini ancak bunları önlemekte iyi olmadığı” örneğini verdi.
Loewenstein, “Davranışsal ekonomi, hükümetleri salgın öncesinde düşündürmek ve gelecek salgınların meydana gelmemesi için önlemler almak için kullanılabilir. Salgın meydana gelirse dahi daha hazırlıklı oluruz.” dedi.
“Salgında tasarruf arttı”
Davranışsal ekonominin insanların maske takması, aşıya karşı olan isteksizliğin üstesinden gelinmesi, aşılamanın teşvik edilmesi gibi konularda kullanılabileceğini aktaran Loewenstein, aşıya karşı olan insanlara aşı olmaları için para ödenmesinin iyi bir şey olarak algılanmayacağını, bir şey yapılması karşılığında verilen paranın insanların kendi çıkarlarına olmayacağını düşünmelerine neden olacağını kaydetti.
Loewenstein, “Bunun yerine, ‘aşı olursanız, tiyatroya gidebilirsiniz veya işe gidebilirsiniz’ gibi örtülü teşvikler daha mantıklıdır. Bu mantıklı bir müdahale. Çünkü insanlar aşı olmazsa diğer insanları ve kendilerini riske atarlar. Yani aynı zamanda aşı olmak; aşı olmak için teşvik yaratıyor. Çünkü aşı olmazsanız işe gidemezsiniz veya hoşlandığınız etkinliklere katılamazsınız.” dedi.
Salgının insan davranışları ve seçimlerine etkisine de değinen Loewenstein, şöyle devam etti: “ABD’deki en büyük sürpriz, tasarruf oranının artması oldu. Bunu herhangi bir ekonomistin tahmin ettiğini sanmıyorum. Seyahat veya restoranda yemek yeme gibi birçok pahalı boş zaman aktivitesi yapılamaz hale geldi. İnsanlar harcama yapıyorlar ancak seyahat ve restoran harcamalarındaki azalmayı telafi edecek miktarda değil. Bu nedenle tasarruf oranı, en azından ABD’de çoğunlukla seyahat gibi şeylere çok para harcayan varlıklı insanlar tarafından yapılmasına rağmen dramatik bir şekilde arttı. İnsanlar tüketim mallarına daha fazla para harcıyor. Ev dışında konser, tiyatro gibi eğlenceler, seyahat ve restoranlarda yapılan harcamalar azaldı. Salgın, harcamayı farklı sektörler arasından yeniden dağıtıyor. Sektörler arası muazzam bir değişim yarattı. Herhangi bir ekonominin birdenbire uyum sağlaması zor. İnsanlar bazı büyük kategorilere para harcamıyor, diğer kategorilere biraz daha fazla harcıyor. Dolayısıyla ekonomilerin bu tür şeylere alışması zaman alır.”
Salgın sona erdiğinde bazı restoranların kapanmış olacağını ve hava yolu şirketlerinin seyahat hizmetlerinde kesintiye gideceğini belirten Loewenstein, bu durumun “acı verici” başka düzenlemeleri getireceğini söyledi.
“İnsanlar, davranışlarını değiştirmeli ama muhtemelen çok fazla korku kalıntısı olacak”
George Loewenstein, birçok politikacının salgını atlatmak için ekonomik faaliyeti hızla durdurmak gibi eylemleri uygulamada isteksiz davrandığını ifade ederek, “Bence insanlar yeni koşullara oldukça uyum sağlayabiliyor. İnsanlar, 2 aylık bir kapanma ile başa çıkabilirdi. Bence politikacılar çok temkinli davrandılar, insanların ne kadar uyumlu olabileceğini hafife alıyorlar.” dedi.
Loewenstein, virüsün ortaya çıktığı Çin’de hükümetin aldığı hızlı ve radikal önlemlerin etkisiyle ülkenin, şu anda aksamaların yaşandığı ekonomilere mal tedarik ettiğini söyledi.
Hükümetlerin bundan ders çıkarmasını umduğunu ifade eden Loewenstein, “Belki bir sonraki salgında, politikacılar insanların uyum yeteneğini dikkate alacak. Hayatı yarı yarıya durdurmak ve salgınla mücadelede etkili olmayan gevşek önlemler almak yerine daha hızlı ve daha kararlı adımlar atmaya hazır olacaklardır.” dedi.
Loewenstein, herkesin aşılanmasıyla riskin düşeceğini aktararak, şunları kaydetti: “İnsanlar, davranışlarını değiştirmeli ama muhtemelen çok fazla korku kalıntısı olacaktır. Aşı olan insanlar, aşı olmadan önceki gibi davranıyorlar. Aşı olduktan sonra davranışınızı değiştirmek mantıklı, riskleriniz önemli ölçüde azalıyor. Arkadaşlarınızla bir araya gelmeye veya ailenizi ziyaret etmeye daha istekli olmalısınız. Davranışsal ekonominin öngördüğü şeyin, gidişatın eski haline dönmesinin biraz zaman alacağı olduğunu düşünüyorum.”
“Nihayetinde öncekinden çok da farklı olmayan hayata geri döneceğiz”
Carnegie Mellon Üniversitesi Ekonomi ve Psikoloji Profesörü Loewenstein, yeni normalin nasıl olacağına ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, “Aşıya dirençli mutasyonlar ortaya çıkmazsa sanırım nihayetinde eskisinden çok da farklı olmayan hayata geri döneceğiz.” ifadesini kullandı.
Loewenstein, uzaktan çalışmanın artacağını, salgında birçok şirketin çalışanlarının uzaktan çalışarak da oldukça verimli olabileceğini gördüğünü belirterek, “Eminim salgın sırasında yaşananlar, şirketleri ve insanları yeni şekillerde davranmaya ve bu yeni yollardan bir şeyler öğrenmeye zorladı.” dedi.
Salgın döneminde artan işsizliğe dikkati çeken Loewenstein, araştırmaların, ekonomik durgunluk ya da salgın hastalıktan kaynaklansa bile bir süre işsiz kalmanın insanların yaşam boyu beklentileri için iyi olmadığını gösterdiğine işaret etti.
Loewenstein, zengin ile fakir arasındaki farkın halihazırda dayanılmaz olduğunu belirterek, salgında bunun daha da kötüye gittiğini söyledi. Üst düzey mesleklerin uzaktan çalışmaya daha elverişli olduğunu aktaran Loewenstein, varlıklı insanların salgında birikimlerini artırdığını, düşük gelirli insanların ise salgında uzun vadeli hasarlara neden olabilecek şekilde kayıp yaşadıklarını dile getirdi.
“Davranışsal ekonomi, daha üst düzey politika sürecine dahil olmaya başlayacak”
George Loewenstein, davranışsal ekonominin geleceğine ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, “Davranışsal ekonominin, daha üst düzey politika sürecine dahil olmaya başlayacağını ve nudge’nin (dürtü) ötesine geçeceğini düşünüyorum. İnsanlar davranışsal ekonomi ve politika hakkında düşündüklerinde genellikle akıllara ‘nudge’ geliyor. Bence davranışsal ekonomi, çok daha yüksek düzeyde katkı sağlayabilir.” şeklinde konuştu.
Davranışsal ekonomide bir diğer önemli konunun ise insan dikkatinin sınırlandırılması olduğuna işaret eden Loewenstein, “Genelde karşılaştığımız en büyük kısıtlama olarak zaman ve parayı düşünürüz. Ama bence davranışsal ekonomi, insanların düşünme ve davranışları üzerinde üçüncü bir büyük kısıtlama olduğu fikrini ortaya atacak ve bu da dikkattir. Bu internet çağında çok önemli.” dedi.