Küresel ekonominin en güçlü kurumlarından ABD Hazine Bakanlığı, Uluslararası Para Fonu (IMF), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) liderlik eden kadınlar dünya ekonomisine yön veriyor.
Toplumsal farkındalığın artmasıyla politika, ekonomi, sanat, spor ve eğitim gibi birçok alanda başarıdan başarıya koşan kadınlar, üstlendikleri liderlik görevleriyle siyasetin yanı sıra küresel ekonomiyi de şekillendiriyor.
Küresel ekonomi ve finansın önde gelen kurumlarında kadınların ayak sesleri artık daha fazla duyuluyor. Uzun yıllardır erkek egemenliğinin hakim olduğu küresel ekonominin yönetiminde dengeler, kadın liderlerin sayısının artmasıyla değişim gösteriyor.
Halihazırda dünya ekonomisinin en güçlü 4 pozisyonunda da kadınlar bulunuyor. Küresel ekonomi ve finansa yön veren kurumlardan ABD Hazine Bakanlığı, IMF, ECB ve DTÖ’ye kadınlar liderlik ediyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK EKONOMİSİNİ YÖNETİYOR
ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, ülke tarihinde bu göreve gelen ilk kadın olurken, daha önce ABD Merkez Bankası’na da (Fed) başkanlık eden tecrübeli ekonomistin her açıklaması piyasalarda geniş yankı buluyor.
Hazine Bakanlığı’nın yanı sıra Fed’in ilk kadın başkanı olma unvanını da taşıyan Yellen, 2014-2018 döneminde yönettiği Banka’nın en başarılı liderlerinden biri olarak da anılıyor.
Yellen’ın 4 yıl süren Fed Başkanlığı döneminde özellikle istihdam alanında çok iyi iş çıkardığını düşünen ekonomistler, Banka’nın ilk kadın başkanının başarılı bir miras bıraktığı konusunda da hemfikir.
ABD ekonomisinin 2007-2009 finansal krizinin etkilerinden kurtulmaya çalıştığı bir dönemde Fed’in dümenine geçen Yellen’ın uyguladığı kademeli sıkılaştırma politikasının sadece iş gücü piyasasını değil, büyümeyi de güçlendirdiği belirtiliyor.
Fed’in 104 yıllık tarihindeki en başarılı başkanlardan biri olarak hatırlanan Yellen’ın ikinci kez başkan olarak atanmaması o dönemde birçok kesimde hayal kırıklığına neden olurken, deneyimli ekonomistin adının Joe Biden yönetiminde Hazine Bakanı olarak geçmesi ise memnuniyetle karşılandı.
Yellen, 2010-2014’te Fed Başkan Yardımcılığı ve Bill Clinton döneminde Beyaz Saray Ekonomik Danışma Konseyi Başkanlığı ile Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nde profesörlük yapmıştı.
Biden’ın başkan seçilmesiyle bu yıl dünyanın en büyük ekonomisinin başına geçen Yellen’ın açıklamaları ve attığı adımlar, ABD’nin yanı sıra küresel finans camiasında da yakından takip ediliyor.
AVRO BÖLGESİ’NİN PARA POLİTİKASINI ŞEKİLLENDİRİYOR
ECB’nin ilk kadın Başkanı Christine Lagarde da Avro Bölgesi’nde uygulanacak para politikasını şekillendiren ve piyasaların odağındaki bir diğer kadın lider olarak öne çıkıyor.
ECB Başkanlığı görevini 1 Kasım 2019’da Mario Draghi’dan devralan Lagarde, 2011-2019 döneminde IMF Başkanlığı görevini yürütmüştü.
Fransız kökenli avukat ve iş kadını olan Lagarde’ın daha önce Fransa’da Maliye Bakanlığı yapmasına rağmen merkez bankası tecrübesi bulunmamasının piyasalarda endişelere neden olduğu biliniyor.
Göreve başladığında selefi İtalyan Draghi’nin son dönem uyguladığı para politikalarında ciddi bir değişiklik yapmayan Lagarde, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının sebep olduğu sağlık ve ekonomik krizinin ardından politika değişikliğine gitti.
Jeopolitik belirsizlikler, artan korumacılık tehdidi, küresel piyasalardaki kırılganlıklar ve ekonomik yavaşlama gibi devam eden sorunlarla uğraşan Lagarde, bir anda ortaya çıkan Kovid-19 krizinin ekonomik etkileriyle de mücadele etmek zorunda kalıyor.
Lagarde liderliğindeki ECB, bu dönemde faizleri düşük seviyelerde tutarken, 1 trilyon 850 milyar avroluk Pandemi Acil Varlık Alım Programı’nı açıkladı.
ECB başkanları 8 yıl görev yaparken, uzmanlar, Lagarde’ın siyasi ağırlığının Avro Bölgesi hükümetlerinin kendisi üzerinde baskı kurmasını zorlaştırdığını belirtiyor.
Avro Bölgesi büyük bir ekonomi olmakla beraber tek bir ayak olan ECB’nin üzerinde duruyor. Lagarde’ın ECB Başkanı olarak, yanlış kararlar vermesi halinde Avrupa projesinin çökmesine neden olabileceği gibi projeyi sürdürülebilir ve etkili bir hale dönüştürebilme imkanı da bulunuyor.
ULUSLARARASI PARA SİSTEMİNİN İSTİKRARINI SAĞLIYOR
IMF Başkanı Kristalina Georgieva ise Lagarde’ın ardından Fon’un ikinci kadın başkanı olarak özellikle Kovid-19 krizi sürecindeki aktif tutumuyla adından söz ettiriyor.
Georgieva, IMF’ye 2019 yılından bu yana liderlik ederken, Bulgar ekonomist, 2017-2019 döneminde Dünya Bankası’nda üst yöneticilik görevinde bulunmuştu.
Jim Yong Kim’in istifasının ardından 2019’da kısa bir süre Dünya Bankası Grubu Başkan Vekili olarak da görev yapan Georgieva, 2014-2016’da Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcılığı görevini de yürüttü.
Georgieva, özellikle Haiti ve Pakistan’daki insani felaketlere yönelik çalışmalarından dolayı 2010’da “Yılın AB Komiseri” seçildi.
Gelişmekte olan bir ülkeden IMF Başkanlığı görevine gelen ilk isim olan Georgieva, uluslararası para sisteminin istikrarını sağlamaya ve krizleri önlemeye yönelik politikalara yön veriyor.
Kovid-19 krizinin patlak vermesiyle Georgieva yönetimindeki IMF, 1 trilyon dolarlık kredi verme kapasitesini kullanıma açarken, krizin başlamasından bu yana 80 ülkeye acil finansman sağladı.
Son dönemde Kovid-19 salgınının neden olduğu krizin etkilerini hafifletmeye yönelik yoğun bir mesai harcayan Georgieva, özellikle yoksul ülkelere likidite sağlanması için çaba sarf ediyor.
DTÖ’DE YENİ BİR DÖNEMİ BAŞLATMASI BEKLENİYOR
Küresel ticareti düzenleyen tek uluslararası organ konumunda bulunan DTÖ’nün yeni genel direktörü Nijeryalı Ngozi Okonjo Iweala da bir diğer başarılı kadın olarak dikkati çekiyor.
Geçen ay DTÖ’nün ilk kadın başkanı olan Iweala’nın, uzun zamandır sorunlarla boğuşan örgütte yeni bir dönemi başlatması bekleniyor.
Yaklaşık 5 yıl görev yapacak Iweala, aynı zamanda örgütün ilk Afrikalı genel direktörü olma özelliğini de taşıyor.
Dünya Bankası’ndaki kariyerine iki kez ara vererek Nijerya’da iki dönem Maliye Bakanlığı görevinde bulunan Iweala, kısa bir süre de Nijerya Dışişleri Bakanlığı görevini yapmıştı.
Iweala’nın, Nijerya’da Maliye Bakanı olduğu dönemde ülkenin finansal istikrarını iyileştirmek ve yolsuzlukla mücadele için hayata geçirdiği ekonomik reformlarla takdir topladığı belirtiliyor. Iweala, DTÖ Direktörlüğü görevi öncesi Küresel Aşı İttifakı’nın başında bulunuyordu.
Hem müzakere gündemindeki tıkanma hem de ABD’nin çok taraflı sisteme itirazları ve almış olduğu tek taraflı önlemler nedeniyle uzun zamandır sorunlarla boğuşan DTÖ için Iweala’nın yönetime gelmesi, örgütte yeni bir sürecin başlaması açısından önem taşıyor.
Uluslararası tecrübesi, gelişme yolundaki ülkelerin ve en az gelişmiş ülkelerin kapasite sorunları ile kalkınma süreçlerindeki destek ihtiyaçlarına ilişkin bilgi sahibi olması, hem gelişmiş hem de gelişme yolundaki ülkelerle güçlü iletişimi nedeniyle Iweala’nın özellikle örgüt müzakerelerinde beliren güven kaybını azaltabileceği ve çalışmalara ivme kazandırarak örgütün yeniden güçlenmesine katkı sağlayabileceği belirtiliyor.