Avdagiç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, meseleye salt olarak asgari ücrete yapılacak bir zam oranı şeklinde bakmadıklarını, asgari ücrette kalıcı bir düzeltme için köklü düzenlemeler yapılması gerektiğini düşündüklerini söyledi.
Asgari ücretin hakkaniyetli şekilde belirlenmesinin üretici, çalışan ve devlet arasındaki gelir paylaşımının ibrası niteliğinde olduğunu ve ekonomik barışı pekiştireceğini vurgulayan Avdagiç, özellikle küresel enflasyonun etkilerini ham madde, lojistik ve enerji kanalıyla belirgin şekilde hissedildiği bu süreçte yükü tek bir tarafın üzerine bırakmamanın son derece kritik olduğunu kaydetti.
Avdagiç, İTO’nun bu noktada çalışan ve işveren arasında dengeyi koruyacak 4 önerisi bulunduğunu belirterek, enflasyonun üzerinde makul düzeyde bir asgari ücret zammından yana olduklarını belirtti.
Avdagiç, şöyle devam etti:
“Asgari ücrete enflasyon oranında yapılacak zammı işverenin karşılamasını, enflasyonun üzerindeki kısmın ise asgari ücret üzerindeki vergi yükleri azaltılarak devlet tarafından karşılanmasını makul bir çözüm olarak görüyoruz. İşveren olarak hem çalışanımızın refahının zedelenmemesi hem de iç piyasadaki alım gücünün korunmasını önemli görüyoruz. Tabii artacak istihdam maliyetlerinin enflasyonu olumsuz etkilememesi de önemli. Bu noktada ücretler üzerinden alınan vergilere yönelik yapılacak bu düzenlemenin sadece asgari ücretle sınırlı kalmaması daha adil olacak ve kayıt dışılığı da azaltacaktır.”
“Gelir vergisinden muaf yemek bedeli istisnası asgari ücretin yüzde 21’ine kadar indi”
Şekib Avdagiç, ikinci önerilerinin asgari ücret prim desteğinin yeniden belirlenmesi olduğunu belirterek, “2016 yılında 100 TL olarak başlayan ve bu yıl 75 TL olarak uygulanan asgari ücret prim desteği günümüz şartlarına göre yeniden belirlenmeli. Bu teşvikin sadece asgari ücretliye değil, tüm çalışanlara uygulanmasını öneriyoruz.” dedi.
Avdagiç, çalışanların ücret belirlenmesine yönelik üçüncü önerilerinin net ücretin belirlenmesine dönük diğer kriterlerin günün şartlarına ve enflasyon koşullarına göre yeniden ele alınması olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“Net ücretin belirlenmesine dönük diğer kriterlerde ciddi bir revizyon beklentimiz var. Mesela gelir vergisi dilimlerinin belirlenmesi. Bu basamaklar belirlenirken asgari ücrete yapılan zammın altında oranlar kullanılıyor. Keza gelir vergisinden muaf yemek bedeli istisnası da başta günlük asgari ücretin yaklaşık yüzde 60’ına tekabül ederken, yıllar içinde bu oran yüzde 21’e kadar indi. Bu kalemler yıldan yıla cari şartlara uygun şekilde revize edilmeli. Çünkü revize edilmemesi çalışan adına ücretlerde ciddi bir erozyona, işveren adına da azımsanamayacak bir yüke sebebiyet veriyor.”
“Önerimiz; ücretlilere yönelik gelir vergisi dilimlerinin, sadece asgari ücretlileri kapsayacak şekilde değil, tüm gelir gruplarını kapsayacak şekilde cari asgari ücret artışı dikkate alınarak güncellenmesi.” ifadesini kullanan Avdagiç, yemek bedeli istisnasında da günlük asgari ücretin yüzde 50’sine tekabül edecek düzeyde artışa gidilmesi gerektiğini dile getirdi. Avdagiç, brüt ücretteki artışın net gelir üzerindeki yansımasının ve piyasaya gerçek katkısının ancak bu şekilde görülebileceğini söyledi.
Avdagiç, son olarak sigorta primine esas aylık kazancın üst sınırı konusunda yaptığı öneriye ilişkin şunları kaydetti:
“Sigorta primine esas aylık kazancın üst sınırı, halihazırda brüt asgari ücretin 7,5 katı olacak şekilde belirleniyor. Dolayısıyla asgari ücrette enflasyon üzerinde yapılan her artış, aynı zamanda işverene tavan ücrette de ilave prim maliyeti getiriyor. Bu tavan tutarının yıllık enflasyon oranı ölçüsünde artırılması işveren adına hakkaniyetli bir tutum olacaktır. Alınacak bu önlemlerle, çalışan ve işveren refahına büyük katkı sağlanabilir ve istihdamı teşvik etme noktasında da pozitif etki oluşur.”