CNN’in haberine göre 2018’de Japonya’da Dr. Misao Fukuda’nın başlattığı çalışmalarda Japonya’da felaket geçirmiş eyaletlerde felaketlerden 9 ay sonra doğan erkek bebeklerin oranının bir önceki yıla göre %6 ila %14 arasında azaldığı kaydedildi. Bu veriler, büyük stresin gebeliği etkilediği ve bunun da yeni doğan cinsiyet oranını değiştirdiği fikrini destekliyor. Fukuda bu bilgiden yola çıkarak “küresel ısınmanın neden olduğu iklim olaylarından” kaynaklanan stresin de cinsiyet oranını etkileyebileceğini not etti. Bilim adamları stresin gebeliği nasıl etkilediğini tam olarak açıklayamasa da, Fukuda, Y-taşıyan sperm hücrelerinin, erkek embriyoların ve/veya erkek fetüslerin strese karşı savunmasızlığının “cinsiyet oranlarında ince önemli değişikliklerin” meydana gelmesinin nedeni olduğunu öne sürüyor.
Yenidoğan cinsiyet oranı
1878 ile 1914 yılları arasında doğan Danimarkalı, Finli, Norveçli ve İsveçli nüfusları incelenirken daha soğuk yıllarda daha az erkek doğduğu keşfedildi. Bu durum günümüz şartlarıyla tekrar değerlendirildirip küresel ısınma ile ilişkilendirilince sonuçların benzer olduğunu görüyoruz. Yakın bir zamanda Berkley profesörü Ray Catalano, küresel ısınmanın etkilerinin rahimdeki seçim sürecini şekillendireceğini ileri sürdü ve şöyle ekledi: “Dünya hızlı bir değişim sürecinden geçiyor. Çevreyi nispeten hızlı bir şekilde değiştirmeye başlarsanız – 100-150 yıl içinde bu, insan gebeliklerinin gerçekleştiği ortamı değiştireceğiniz anlamına gelir.”
Buna iklim değişikliği modellerinin sadece Dünya’nın ısınacağını öngörmediği gerçeğini de ekleyelim. Küresel ısınmaya müdahale edemediğimiz sürece iki uç arasında daha yüksek, daha düşük ve daha hızlı salınımlarla daha büyük sıcaklık dalgalanmalarına sahip olacağız. Aşırı hava koşulları ve kuraklık gibi çevresel etkiler muhtemelen insan stresinin artmasına yol açacaktır. Catalano, “bu stresin doğum cinsiyet oranını etkilemesi muhtemeldir ve daha sonra insan adaptasyonu olacaktır – doğal evrimsel tepki” diye ekliyor. “İklimi bizim değiştirdiğimiz şekilde değiştirdiğinizde, nüfusun özelliklerini derinden değiştireceksiniz.”
Sıcak havalar oğullar getiriyor
Finlandiya’daki Turku Üniversitesi Ekoloji Bölümü’nde kıdemli bir araştırmacı olan Samuli Helle de “sıcak havaların oğullar getirdiğini” keşfetti. Kuzey Finlandiya’da Sami halkı ile yaptığı çalışmada, her 1 santigrat derece sıcaklık artışı için, kızlarla kıyaslandığında yeni doğan erkek oranının %0.06 arttığını kaydetti. Bu durumda yıllık 3 santigrat derece bir artışın, erkek-dişi yeni doğan bebeklerin %0,18 oranında daha yüksek bir orana dönüşecektir.
Helle bu durumu “İlk bakışta dramatik bir etki değil, ancak büyük popülasyonlarda bu etki büyüklüğünün yılda binlerce ‘fazladan’ erkek çocuk anlamına gelebileceği unutulmamalıdır” diye değerlendiriyor. Helle ayrıca, küresel ısınmanın neden olduğu orman yangınları ve sel gibi olayların da cinsiyet oranını etkileyebileceğini, ancak ölçeğin mutlaka küresel olmayacağını söyledi: “İklim dünyanın farklı yerlerinde farklı şekilde ısındığından, bu tür etkilerin yerel olması daha olasıdır. Aynı şekilde, çevresel tehlikelerin de insan üremesi üzerinde mekansal olarak oldukça sınırlı etkileri olması muhtemeldir” diye yazdı.
Helle ayrıca, potansiyel olarak, insan doğum cinsiyet oranını (ve her iki yönde de) etkileyen birkaç faktör olduğunu söyledi, bu nedenle yakın gelecekte sadece iklim değişikliği nedeniyle küresel ölçekte etkiler görmeyi beklemiyor .
Bazı başka araştırmalarda bu durumun direkt olarak küresel ısınmaya bağlanamayacağını fakat bir noktada ikincil sonuçlarından biri olabileceği de mutlaka belirtiliyor. Belki de buradaki asıl endişe evrim olmalıdır. İklim değişikliği ülkemizde de 2021 yazı ile birlikte kendini daha sert bir şekilde göstermeye başladı. Bu değişiklik ister global ister yerel bazda olsun tüm insanlığı evrimsel anlamda da mutlaka etkileyecektir. Buzul Çağ’ından beri evrimleşen insanın bu gibi durumlara da uyum sağlayacağından neredeyse emin olan bazı bilim adamları iklim değişikliğinin insan özelliklerini şimdiden tahmin edemeyeceğimiz şekilde değiştireceğinden neredeyse emin açıklamalar yapmaya devam ediyorlar. Nüfus cinsiyet oranınlarının ciddi bir farka ulaşması insan ırkının sürdürülebilirliğini sorgulamaya kadar gidiyor, ne dersiniz?