Son dönemlerde Afrika kıtası artan derecede Mali ve Gine gibi ülkelerde meydana gelen darbeler ve özellikle Sahel bölgesinde artan terör faaliyetleri ile gündeme geliyor. Aynı zamanda kıtada özellikle geniş askeri varlığı bulunan Fransa, yavaş yavaş askerlerini geri çekmeye başladı. Diğer yandan Çin, Rusya ve Türkiye gibi aktörler ise Afrika ülkeleri ile siyasi, güvenlik ve ekonomik ilişkilerini giderek derinleştiriyor.
Darbelerin arka planını, ulusal kurtuluş hareketlerini, emperyal müdahaleleri ve yeni aktörlerin kıtadaki olası rolünü, Güney Afrika’da ANC ile koalisyon içinde iktidar ortağı olan Güney Afrika Komünist Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Chris Matlhako ile konuştuk.
Afrika son dönemde Mali ve Gine’de askeri darbelerle karşılaştı. Güney Afrika ve partininiz değerlendirmesi nedir?
İnanılır gibi değil, ama sömürgeliğin kaldırılmasının üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen kıtamız bu tür olaylar yaşıyor. Bu gelişmeler sadece ulusal kurtuluş projelerini geriletmedi. Daha da ötesi, ülkelerin geri-kalmışlığını perçinleştirdi ve yeni-sömürgeciliğin konsolidasyonunu hedefleyen bir süreci tetikledi. Eski sömürge güçleri tarafından aktif desteklenen bazı askeri unsurlar ve yükselen komprador elitler bu gelişmelerin arkasında bulunuyor.
“MERKEZ – SÖMÜRGE İLİŞKİLERİNİ BERTARAF ETMEKTE YETERSİZ KALDIK”
Biz, eski merkez-sömürge ilişkilerini bertaraf etmekte ve toplumlarımızı dönüştürmekte yetersiz kaldık. Bu eğilimler, yani darbeler kendini yeniden üretti ve bugün Afrika’da hakim duruma geldi.
Oysa darbeler Afrika kıtasının önündeki sorunlara bir yanıt değil. Birincisi, kıtadaki orduların önemli bir bölümü, Batı’nın askeri mantalitesinin uzantısı. Eski sömürge güçleri ve emperyalist unsurlar bu Afrika’nın ordularının bir kısmını hala finanse ediyor ve eğitiyor. Bu sayede Batılılar Afrika’da varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Batılı çokuluslu şirketlerin ekonomik çıkarlarına ve kıtanın zengin doğan kaynaklarını sömürme hedeflerine hizmet ediyorlar.
Fiilen Fransa Batı Afrika’ya hükmetmeye devam ediyor. Paris bu yönde her türlü manipülasyon ve entrikaya başvuruyor. Onları buna zorlayan olgulardan biri de, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kıtada giderek artan ekonomik varlığı. Bu varlık, Avrupa ve Kuzey Amerika’yı tehdit ediyor.
“AFRİKA’DA YENİ SİVİL-ASKER BİRLİKTELİĞİ GEREKİYOR”
Bu nedenle Afrika halkları etkin ve anti-emperyalist bir tutum alana, kalkınma stratejisi bağlamında kendi egemenliklerini ellerine alana değin Avrupa ve ABD destekli darbeler devam edecek.
Afrika’da ordu ile halkın yeni-sömürgecilik altında ezilen geniş kesimleri arasında yeni bir sivil-asker birlikteliği gerekiyor. Burada belki Latin Amerika örnek alınabilir. Bu sivil-asker birlikteliği, halkın geniş çıkarları ve ulusal kurtuluşu sağlamak için çalışacaktır.
Sizce Biden Yönetiminin Afrika’ya yönelik spesifik bir stratejisi var mı? Varsa içeriği nedir?
Biden Hükümeti AFRICOM’u (ABD’nin Afrika kıtasından sorumlu askeri komutanlığı) sürdürerek, kıta ile ilişkileri yeniden düzenlemeye niyetli olmadığını gösterdi. AFRICOM ve askeri konumlanışı, kıta ile eşit ve saygılı ilişkileri değil, egemen ve üstün askeri güce yönelişe işaret ediyor. Eşit olmayan ilişkiler, baskı uygulamak ve kıtayı emperyalist güçlerin diktasına tabi tutmak.
BİDEN AFRICOM’U KAPATMALI VE KITADAN GERİ ÇEKİLMELİ”
Biden AFRICOM’u kapatmalı, Afrika’dan geri çekilmeli ve kıtanın ülkelerinin egemenliğine saygı göstermelidir. Afrika ülkelerinin dünyanın diğer kısımları ile dengeli ticari ve diğer ilişkiler kurması, bu ilişkilerin derinleşmesi mümkün olmalı. Afrika halkları, Batı’nın müdahalesi olmaksızın kendi yönetimlerini demokratik yollardan seçebilmeli, kendi siyasi gelecekleri ve kalkınma projeleri hakkında kararlarını verebilmeli. Avrupa ve Kuzey Amerika, Afrika’nın, zorlanmadan, yasadığı ve tek taraflı yaptırımlara, “terörle savaş” adı altında yürütülen müdahalelere tabi tutulmaksızın, ilişki kuracağı bölgeler olmalı.
Batı bağlamında Fransafrik projesini, yani Fransa’nın Afrika’daki egemenliğini tartışmak gerek. Sizce Fransafrik ABD’nin stratejilerinden bağımsız mı ve geleceği var mı?
Kıtada varlık sürdüğü bütün dönem boyunca Fransa, kendi ekonomisini zenginleştirmek ve kalkınmak için sadece zengin doğal kaynakları sömürmekle yetinmedi, aynı zamanda bütün kıtaya hükmetmeye çalıştı. Fransız askeri varlığı isyan ateşleri çıkardı ve sayısız darbeye destek oldu. Fransa aynı zamanda Afrika ülkeleri arasında yapay çatışmalar yarattı.
“FRANSA ÇİN’İN KUŞAK YOL’UNU KESMEYE ÇALIŞIYOR”
Fransa bütün bu girişimleriyle bugün, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuşak Yol İnisiyatifini engellemeye çalışıyor. Bu inisiyatif, başarılı kalkınma sonuçları yarattı ve kıta halklarının hayat standardını yükseltme potansiyeline sahip. Kuşak Yol’un temeli, karşılıklılık ve ortak çıkarlar ilkesini benimsemesi – ki bunlar Batı’nın Afrika Batı ile ticaretinde olmayan ilkeler.
ABD ve Fransa ise önce IŞİD ve Taliban’ı yarattı ve büyüttü, şimdi de bunların silahlı ayaklandırmasını bastırmak gerekçesiyle askeri müdahaleler yürütüyor. Örneğin petrol zengini olan ve kendi şirketlerinin yatırım yapmak istediği Mozambik’te üstelik vahşi yürütülen bir askeri müdahale başlattılar.
Gine’deki darbe, Fransafrik projesinin Rusya, Çin ve Türkiye gibi ülkelerin Afrika’daki faaliyetleri ile çakıştığını bir kez daha gösterdi. Bu üç ülkenin Afrika’da artan siyasi, ekonomik ve kültürel faaliyetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim kesin olarak, Afrika’nın kendi kalkınma rotasını Avrupalı ve ABDli sözde demokrasi pazarlamacılarından bağımsız belirleyebileceğini düşünüyoruz. Kıtamız, kendi çıkarları doğrultusunda bütün dünya ile ilişkilerini kurmalı ve geliştirmelidir – buna tabii ki Türkiye, Çin ve diğerleri dahil. Burada kıstasımız, ulusal kurtuluş hedeflerimize doğru ilerlemek. Türkiye ve Çin gibi ülkelerle geliştirdiğimiz ilişkiler, Avrupa ve Kuzey Amerika’dan gelen demokrasi vaazlarına tabi tutulamaz.
ÇİN AFRİKA’NIN GÜVENİNİ KAZANDI
Sizin görüşünüze göre ABD ve Fransa, Çin, Rusya ve Türkiye’nin Afrika’daki ekonomik faaliyetini durdurabilir ve yatırımlarını kaldırabilir mi?
Özellikle Çin Kuşak Yol İnisiyatifinde kıtaya, kültürüne ve medeniyetine saygısını gösterdi ve kıtada büyük güven kazandı. Afrika kıtası Çin ile yürüttüğü ortak projelerde büyük kazanım sağladı ve burada özellikle devlete ait şirketler ön plana çıktı.
Fransa ve ABD, Çin’in sunduğu imkanlarla ve önerdiği kalkınma modeliyle başa çıkma kapasitesine sahip değil. Çin’in milyonları yoksulluktan kurtaran ve eşitsizlikle mücadele eden kalkınma modeli kıtanın önündeki ciddi sorunlarla mücadele eden siyasi liderliklerde büyük yankı yarattı.
“BRICS BELİRLEYİCİ ROL OYNAYABİLİR”
Geçtiğimiz dönemlerde yaşanan darbelerde ECOWAS (Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu) ve Afrika Birliği’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce, çok taraflılığı savunan BRICS gibi kuruluşlar Afrika’da daha büyük bir rol oynamalı mı?
ECOWAS ve Afrika Birliği bölge ve kıtadaki darbelerle ilgili genellikle belirsiz bir tutuma sahip. Bu duruşları, kıtaya fayda sağlamıyor ve halkların emperyalizmin baskısından kurtulmasına yardımcı olmuyor. Oysa bu darbelerin altında, emperyalizmin, onun çıkarlarına boyun eğen komprador devletler yaratma girişimi yatıyor.
Kıtanın diktatörleri hep ekonomi-politik çıkarlarını savundukları Avrupa ve Kuzey Amerika’nın desteği sayesinde ayakta kaldı. Daha önce de belirttiğim gibi bu zincir kırılmalı, halkın fedaileri öne atılmalı ve bağımsızlık ve ulusal kurtuluş düşüncesini ilerletmeli.
Bu bağlamda BRICS gibi örgütler, çok taraflılığı ilerletmek ve kalkınma için farklı kaynaklar sağlamak açısından belirleyici rol oynayabilir. Çin ile birlikte karşılıklı çıkar temelinde finans kaynağı sağlayan BRICS, Afrika’nın bir çok ülkesini düştüğü Dünya Bankası ve IMF borç tuzağından kurtarabilir.