Uzayın en ücra köşelerindeki olayları anlamak için de astronomi bilimi, olay yerlerini inceliyor. Aslında bir olay yeri için çok uzağa bakmamıza gerek yok. Güneş sistemimizin dış kesimlerindeki Neptün ve onun etrafında dolanan Triton, gizemli bir suç mahalli içeriyor.
Peki nasıl oluyor da Neptün, Triton gibi bir uyduya sahip oldu?
Neptün’ün bilinen 14 uydusu bulunuyor. Donanımhaber’de yer alan ayrıntılara göre Triton hariç, Neptün’ün tüm uyduları çok küçük ve iki genel gruba ayrılıyorlar: Düzenli ve düzensiz. Düzenli olanlar gezegene yakın yörüngede dolanırken, düzensiz olanlar genellikle Neptün’den daha uzakta ve türlü türlü yörüngelerde dolanıyorlar.
İngiliz tüccar ve amatör astronom William Lassell tarafından keşfedilen Triton, 1846 yılında, Neptün’ün keşfinden sadece 17 gün sonra tespit edildi. Bu gizemli uyduya ilk yakından bakış ise 143 yıl sonra, 25 Ağustos 1989’da Voyager 2 ile gerçekleştirildi. Voyager 2 Triton’un yüzeyinin yalnızca yüzde 40’ının haritasını çıkarmış olsa da, bu görev Neptün uydusunun ne kadar tuhaf olduğunu ortaya koymaya yetti.
Triton hakkında bilmeniz gereken ilk şey oldukça büyük olduğudur. Güneş sistemindeki yedinci en büyük uydu olan Triton, Neptün’ün diğer tüm uydularının toplamından 200 kat daha büyüktür ve bu da onu gerçekten dikkat çekici kılıyor.
Bilmeniz gereken ikinci şey ise Triton’un düzensizlerden birisi olduğu.
Neptün’ün dönüşüne göre ters yörüngede dönüyor ve yörüngesi şaşırtıcı bir şekilde 67 derece eğimli – ana gezegenine neredeyse dik. Sistemimizdeki bazı gezegenlerin uydusu da ana gezegenin tersi yönünde dönüyor. Ancak hiçbiri Triton kadar büyük değil. Bunların en büyüğü Phoebe (Satürn), Triton’un çapının yalnızca yüzde 8’ine (ve kütlesinin yüzde 0,03’üne) sahip. Düzensizliğine rağmen Triton’un yörüngesi şaşırtıcı bir şekilde daireseldir – aslında Güneş Sistemi’ndeki tüm cisimler arasında en mükemmel dairesel yörüngelerden birine sahip.
Triton’un yüzeyi ise aslında bir kavuna benziyor. Triton’un orta enlemlerinin büyük bir kısmı, kavun arazisi olarak adlandırılan engebeli, buruşuk özelliklerle kaplı. Uydunun bir büyük bir bölümünde devasa kalderalarla bezeli geniş, şekilsiz düzlükler bulunurken, güney kısmına ise su püskürten düzinelerce volkanla bezeli geniş bir nitrojen buz örtüsü hakim.
Triton’un yüzeyinde ayrıca çok fazla krater bulunmuyor, bu da uydunun yeniden yüzey oluşturabilme ve kraterleri kapatma yeteneğine sahip olduğunu gösteriyor. Bu, Güneş sisteminde nadir bulunan bir özellik ve Triton’un halen kısmen sıcak olduğuna işaret eden bir detay. Tabi bu sıcaklık içiyle alakalı, dış yüzeyi yaklaşık -253 derece. Yani en dıştaki Plüton’dan bile soğuk.
TUHAF BİR YÖRÜNGEYE SAHİP
Triton, olması gerekenden çok daha büyük, tamamen tuhaf bir yörüngeye sahip, geleneksel olmayan bir şekilde oluşmuş ayrıca genç, dinamik ve aktif bir yüzeye sahip.
Peki bu tuhaflıkların ardındaki hikaye nedir? En iyi cevap Triton’un sıradan bir uydu değil, gezegenler arası bir “kaçırılma” olayının kurbanı olabileceğidir. Triton belki de Güneş sisteminin diğer uydularından çok Plüton ya da Eris’e benzeyen bir Kuiper Kuşağı nesnesi olabilir. Belki de uzun zaman önce Triton, Neptün’ün yakınlarına düşmüş, gezegenin yerçekimi tarafından yakalanmış ve kalan milyarlarca yıldır burada hapsolmuş olabilir.
Ya Triton’un şansı yaver gitmedi ve Neptün’ün yakınına gelmek için tam olarak yanlış bir yörüngeye sahipti ya da Neptün’ün orijinal uydularından biriyle çarpışma yaşadı ve bu süreçte yörüngede asılı kaldı. Bir başka olasılık da Triton’un diğer birçok Kuiper Kuşağı cismi gibi küçük bir ikili sistem olarak oluştuğu ve Neptün’le yakın bir karşılaşma sonucu Triton’un ikizinin uçup gittiği ve Triton’un kapana kısılmış olabileceğidir.
Triton’un Neptün’ün yörüngesine yakalanmış olması onun garip yörüngesini de açıklıyor. Triton’un sıcak kalmasının nedeni ise Kuiper Kuşağı cisimleri gibi, ısı yaymaya yetecek kadar radyoaktif elemente sahip olmasından kaynaklanıyor olabileceği. Bu ısı su, karbondioksit ve nitrojen buzlarını sulu çamura dönüştürerek, tıpkı Plüton’da olduğu gibi yüzeyi genç ve aktif tutmuş olabilir. Hatta Triton o kadar sıcak olabilir ki, kabuğunun altında sıvı halde bir su okyanusu barındırıyor olabilir.
Triton’u en son yakından gördüğümüzden beri aradan 34 yıl geçti. Ne yazık ki, Neptün sistemine geri dönmek halihazırda herhangi bir görev planlanmıyor. NASA, gelecek programlarında Jüpiter ve Satürn sistemlerine odaklanıyor. Aslında bu mantıklı çünkü her iki gezegenin etrafında sıvı suya sahip olduğu düşünülen uydular bulunuyor. Ve Neptün’den çok çok daha yakınlar.
Dolayısıyla Neptün ve Triton hakkında belki de yaşamlarımız boyunca bir takip görevi görmeme ihtimalimiz bulunuyor. Dolayısıyla bu suç mahallinin tamamıyla keşfedilmesi onlarca yıl alacak gibi görünüyor. Ancak merak etmeyin, Triton yok olana (evet, yakında yok olacak) kadar hayli vaktimiz var. Bilim insanları yaklaşık 3,6 milyar yıl içinde Neptün’ün Roche limitinin altından geçeceğini ve parçalanacağını tahmin ediyor.