Altı çizilen önemli başlıklar, hem Satürn’ün uydusu Titan’ın nitrojen ve metan atmosferinde uçabilen hem de okyanuslarında yelken açabilen Planet Enterprises’ın Quinn Morley deniz uçağı TitanAir olabilir. “Uçan tekne”, gözenekli bir ön kenardan metan ve karmaşık organik malzemeleri emerek çalışma için materyal toplayacak.
Bu arada UCLA’dan Davoyan’ın bir projesi, Güneş Sisteminin dış kenarına ve hatta yıldızlararası uzaya yönelik görevleri hızlandırabilir. Onun tasarımı (yukarıda), lazer patlamaları kullanarak çok yüksek hızda hareket eden mikroskobik parçacıklardan oluşan bir “topak ışını” üreterek uzay aracını ilerletmeyi hedefliyor. Bu tasarım, derin uzayı keşfetmek için gereken süreyi önemli ölçüde kısaltabilir. Voyager 1’in yıldızlararası uzaya ulaşmasının 35 yıl aldığı yerde (heliopoz, Güneş’ten kabaca 123AU uzaklıkta), bir tonluk bir uzay aracı sadece üç yılda 100AU’ya ulaşabilir ve 15 yılda 500AU seyahat edebilir.
NASA Titan projesi için kesenin ağzını açıyor
Diğer çabalar da benzer şekilde iddialı. MIT’den Knapp, Dünya benzeri ötegezegenlerin manyetik alanlarından, erken evrenden gelen düşük frekanslı radyo emisyonlarını tespit etmek için binlerce küçük uydu sürüsünü kullanacak bir derin uzay gözlemevi önerdi. Lincoln’deki Nebraska Üniversitesi’nden Jin, Mars görevlerinde yerden tasarruf sağlayabilecek kendi kendine büyüyen habitat yapı taşları tasavvur ederken, Lunar Resources’tan Peter Curreri, Ay üsleri arasında oksijen taşıyabilecek boru hatları tasarladı.
Bunların hepsi, görevleri bırakın, gerçek dünya testlerinde bile kullanılabilirliği garanti edilemeyen çok erken girişimler. Ancak, NASA’nın düşüncesinin yönünü gösteriyorlar. Yönetim, en azından birinin sonunda karşılığını alacağı umuduyla projeleri finanse ediyor. Kısmi bir başarı bile olsa, NASA mevcut teknolojiyi kullanarak pratik olmayan keşifler yapabilir.